Yaşadığımız Covid-19 döneminde Sağlık Bakanlığı Bilimsel kurulu üyelerinin koronavirüsü yaratıcı haline dönüştüren maddeci ve batıyı taklitçi bilim dışı söylemlerinden bıktık.
Ali Rıza Demircan
Yaşadığımız Covid-19 döneminde Sağlık Bakanlığı Bilimsel kurulu üyelerinin korona virüsü yaratıcı haline dönüştüren maddeci ve batıyı taklitçi bilim dışı söylemlerinden bıktık. Hele hele aşı konusundaki çelişik beyanlarını dinlemekten de yorulduk. Değinilen bu konularda bir çok makale yazarak İslami anlayışımızı ve bazı bilimsel doğruları – geçek bilim adamlarından naklederek – açıkladık.
Mademki tıp ve ilaç sömürüsüne takıldık, bir de namazlı ve oruçlu olup tıbbı sömürenlerimizi konu edinelim.
Bu Böyle Gitmez… Âhiret Var
Yönetim kademelerinde ve bürokraside zirvelere tırmandık. Parasal imkânlarımız arttı. Akademisyenlerimiz, doktorlarımız, hukukçularımız çoğaldı. Artık her alanda iktidar olmaya başladık. Ne var ki imanımızı temellendiremedik, ahlâkımızı geliştiremedik. Âhireti unuttuk, Allah’ın rızasını düşünemez olduk. Hiç mi hiç ihtiyacı olmayanlarımız da sömürücü olmaya başladı.
Bu böyle gitmez. Ölüm var, âhiret var, sorgu var, ceza ve mükâfat var.
Müslüman doktorlarımız da sömürücü olmaya başladı. Bana intikal eden olaylar çok da bendeniz son dönemde yaşadıklarımla örneklendireyim sömürüyü.
Müslüman Eczacının Tavsiyesiyle Dindar Bir Doktora Gittik
Üç yıl kadar önce İslâmî hassasiyeti olan bir eczamızın tavsiyesi üzerine namazlı niyazlı bir doktorumuza giderek eşimin iki dizine ameliyat yaptırdık. Sigortamız vardı. Doktorumuzun özel hesabına makul bir ödeme yaptık. Yadırgamadık. Ama ameliyat sonrası iyi bir hizmet alamadık. Doktorumuzun hatasından kaynaklanmamakla birlikte pıhtı atması sebebiyle ameliyat masrafında çok maddi harcamalarımız oldu ve ailece çok da manevi çile çektik.
Üç yıl sonra tekrar aynı doktorumuza gittik, eşimin sol kalçasına protez takılması gerekli görüldü. Pazarlık yapmadık. Yalnız daha önce iyi hizmet alamadığımız için hastahaneyi değiştirmek istedik. Grubumuzun bir hastahanesi daha var, orda yapalım denildi. (O da sıradan bir hastahane.) Ertesi gün ameliyat olmak üzere hastahaneye yatacağımız akşam, bavulumuzla evden çıkmak üzere iken doktorumuzun yardımcısından aldığımız telefonda bize 58 000 Tl. ödeyeceğimiz bildirildi. Dona kaldık. Kabul etmedim, fiyat 35 000 tl’ye düştü. Onu da kabul etmeyince daha önce ameliyat olduğumuz hastahanede yapılması koşuluyla 10 000 tl’ye inilebileceği bildirildi. Tek kelimeyle iğrendim. Tıp ahlâkı bu kadar ayağa düşürülebilir miydi?
Ünlü Akademisyen
Buradan vazgeçince ünlü ama ailece Müslüman kimlikli bir doktorumuza gittik. Doktor akademisyen ve ünlü olunca hastahane de ünlü. Biz fedakârlığı bir ölçüde göze aldık. Aldık da ne ödeme yapacağımızı ünlü doktorumuza sorduk. Hastahane yönetimi ile görüşerek iki üç gün içinde bize döneceğini bildirdi. Ama 15 gün geçmesine rağmen bize dönülmedi. Bu arada hastahaneye yatmamız için haber geldi. Doktorumuzu arayarak ne ödeyeceğimizi ısrarla sorduk. Doktorumuz, kendi alacağını söylemeksizin hastanenin alacağı parayı söyledi. Okuyucularımızı ürkütmemek için telaffuz edilen rakamı söylemiyorum.
Sömürü Yeni Başlamadı
Bu satırları yazarken dünürüm merhum Hakkı Saruhan aklıma geldi. Kendisi akrabasının hastalarının tedavileri ile yakından ilgilenir ve masrafların bir kısmını kendi cebinden karşılardı. Bir gün öfke patlaması içinde şöyle dedi:
“Falanca profesör doktorumuza hacıdır, ehl-i tariktir diye hastamızı getirdik, ameliyat gerekir, dedi. Toplam ne ödeyeceğimizi sorup öğrendik. Ameliyat sonrasında bizden söylenenin iki katı para tahsil etmeye kalktılar. Odasını basarak hakaretler savurdum,” deyiverdi.
Biz de Kalemimizi Kullanıyoruz
Bizim muayenehane basacak halimiz yok, ama kullanabileceğimiz kalemimiz var. Artık ne siyasilerimiz, ne yöneticilerimiz, ne vakıfçılarımız ve ne de doktorlarımız için kırılan kol yen içinde kalmayacak. Yeter artık sömürüldüğümüz.
Doktor ve Hastahane Diledikleri Parayı İsteyebilirler de…
Aziz okuyucum, doktor ve hastahane yönetimi dilediği parayı isteyebilir. Burada problem yok. Verecek olan verir. Ama sorulduğu halde fiyatı söylemeden insanları ameliyata alıp ardından itiraz edilebilecek fiyat çıkarmak veya bildirilenin iki katını tahsil etmeye kalkışmak… sonra da sembolik bir indirimle büyük meblağları ödemeye mecbur bırakmak etik değildir, İslâmî hiç değildir. Çünkü böylesi ihtilaf doğuracak sözleşme fâsiddir/geçersizdir.
Bu yazımız bir etki yapar mı? Bilmiyorum, çünkü sömürü hastalığı yaygınlaştı, kim kimi kınayacak? Biz vazifemizi yapalım da…
Aslında problemimiz başka değil Allah’a ve Âhiret hayatına bilinçle iman edip etmemedir.
Sn hocam bir başka yazınızda bu sürece götüren nedenleri de yazarsanız konu bütünlüğe kavuşur diye düşünüyorum.
Kaleminize sağlık.