islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
19°C
İstanbul
19°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
23°C
Salı Az Bulutlu
24°C
Çarşamba Az Bulutlu
22°C

DİNLER TARİHİNDE MİSTİK BOYUT

DİNLER TARİHİNDE MİSTİK BOYUT

Dinin en gizemli, en içkin ve en kozmik boyutudur. Dinin en önemli ilham edici ve enerji yayıcı tarafı olup aynı zamanda aşkın ve içkin boyutlarını aynı anda kucaklayan ve öze inebilmeyi amaçlar. Objektiflik ve sübjektiflik bu alanda tam olarak işlev görmez. Geçirgen bir yaklaşımı vardır ve metafizik sükuneti hedefler.

Din bu boyutuyla adeta imanın aysbergi olduğundan Kutsal’ı en derinden “hissetmektedir”: Din kavramı burada, “insanın, ilahi lütuf tecrübesinden kaynaklanan Aşkın Gerçeklik ile birlikteliğini mutlak manada tecrübe etmesi demektir. Kendisini dairesel olarak geliştiren ve yenileyen bu boyutuyla din, öncelikle insana “mahluk” olma bilinci verir. Yüce Varlık  karşısında “mutlak boyun eğmeyi” derinden hissettiği için dindar, sürekli olarak yargılanma içindeymiş gibi kendini hissedebilir dünyada iken hesap gününü yaşar. Neticede İslami tabirle “ihsan makamında” olduğunun bilincine varır. Bu yüzden bu boyut, insanın Tanrı ile dramatik bir şekilde yaşadığı “bitmeyen diyalojik ilişkisi” olarak da anlaşılabilir.

Dinin tüm maddi alemi aşan kapsayıcı boyutudur. Bu bilincin tetiklemesiyle dindar, daha kucaklayıcı çok yönlü karizmatik bakış açılarına sahip olur. Bu haldeki dindar, en hafif haliyle alemi feragat, en şiddetli formuyla varlığa “isar” hissiyle dolarak canlı –cansız, soyut- somut, herkesi ve her şeyi olumlu ve yapıcı davranışlarla yüzleşerek kuşatır. Her şey, ilahi mahlukat görülür. Bu yüzden kozmolojik bir boyun eğmeyi hisseden dindar, kendi ait olduğu kültürü aşan bir bilinçle diğer varlıkların tamamıyla “mahlukat kardeşliği” ortak paydası içine girer. Cansız varlıklar dahil tabi hayatla, hayvan, bitki ve hatta çok uzaktaki göksel cisimleriyle yakın ilişkisi neticesinde onların görülen çehrelerinin altında yatan yaratılış mucizesini, ontolojik gayelerini, onların Yüce Yaratıcı Varlık ile kopmaz ilişkisini yakından izler ve varlıklarını Tanrının bu aleme müdahale araçları olarak görerek kendini eleştirel açıdan şeffaf bulur. Böylece adeta gerilim içinde daima özeleştiriye kendini tabi tutar.

Dindar, tam bu esnada zaman ve mekan ötesi dinin fenomenlerini özlem içinde anlar. Bilhassa ruhu ve ruhani varlıklarla olan yakınlığı sebebiyle bedenen daima “ötelere taşınır” durur. Bu bağlamda onun için dünya tarihi, seküler dünyevi tarih değil aksine bir anlamda “nimetlere şükürler tarihi” olup sadece yaşanabilecek tek bir güne sığacak kadar küçülür. Eşya içinde ama ilahi olan ile baş başa kalmak bu sezgisel kudrete yardımcı olan araçtır. Kontrol altına alınmaz ise sürekli halüsinasyonlar sıkça görülebilir.

Kozmik yön, Tanrı ile interaktif ve bireysel ilişkiler boyutudur: Burada bireysel dini tecrübeler öne çıktığı için Tanrı –insan ilişkisi, diyalojik bir form kazanarak zaman açısından dairesel bir şekilde ilerler. Her iki taraf içinde şimdiki zaman ve gerçek ortak tarihsel an daima mevcut olur. Daha doğrusu zaman durur gibi görünerek “statik an” ortaya çıkar; metafizik, fizik aleme adeta tevazu ile kendini sarkıtır. Dindar, bu halet-i ruhiye içinde mutlak, titretici ve azametli ilahi güç karşısında olduğunu duyumsayarak “hiçlik” ve “karamsarlığa” kapılabilir, cezbe ve huşu içinde titrer hatta kendinden geçerek şiddetine göre bayılabilir.

Bazı geleneklerdeki mistik havas tabakası bu boyutla özdeşleşmek ister. Modern öncesi veya kırsal kesim halk kültürlerini kucaklayan arkaik geleneklerde ve mistik düşünce, kozmik tarikat veya manastıra kapanmış ruhban sınıflarında bu boyut temel hedeftir. Ancak bu yön, kontrol altına alınmaz bir istiğrak durumunda dünyayı reddetme ve Kutsalın tekelci oluşuna tam itaa formuyla bariz olabilir.

Din, gerçek anlamını ihsanda, ihsan ise gerçek anlamını son dünya gününde bulacaktır. Dindar, Rabbi karşısında kulluğunun gerçek anlamını ihsan boyutuyla izhar ederek ortaya çıkacaktır. Bir başka ifadeyle daha önce Rabbi görürmüşçesine kul olmaya çalışan insan, kendi yaratıcısıyla karşılaşıp gerçek öznesinin farkına varacak, Rab ile karşılaşacak ve din kelimesinin “borçlu kalma”, boyun eğme, mükafata nail olma veya cezaya duçar olma, hükümranlık altına girme, yargılanma, mutlak teslimiyet izhar etme gibi anlamları en somut halleriyle “o gün” haksızlığa uğramadan, hızlı ve tükenmeksizin tecrübe edecektir.

 

Prof. Dr. Mustafa Alıcı

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar