islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
16°C
İstanbul
16°C
Az Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
16°C
Pazartesi Az Bulutlu
16°C
Salı Az Bulutlu
18°C
Çarşamba Az Bulutlu
19°C

FAKİRLİK İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ

FAKİRLİK İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ
30 Eylül 2023 10:00
A+
A-

FAKİRLİK SORUNU

Arapça bir terim olan fakirlik “Fakr” kökünden gelir. Türkçesi ihtiyaç demek, fakir de muhtaç kimse demektir. Müslümanların önünde dağ gibi örülen duvar, gelişme ve değişmenin önünde konulan en büyük engelin fakirlik sorununda düğümlendiği kanaatindeyiz. Gerek tasavvufi kaynaklarda gerek bazı fıkıh kitaplarında ve “Riyazu’s-Salihin” gibi hadis mecmualarında fakirlik zenginlikten üstün tutulmuş, dolayısıyla İslam dünyasında süregelen cihadlar sona erdikten sonra, önemli geçim kaynağı olan ganimetlerden mahrum kalan Müslümanlar kısa bir zaman dilimi içinde fakir düşmüşlerdir.

İnanışa göre fakirlik de zenginlikten üstün olunca, haliyle üstünlüğün devamı için karın tokluğundan başka çalışmayan, üretmeyen ve mal mülk sahibi olmayan Müslümanlar fakir olmuşlar, ezilmişler, yoğun çabalar ve çalışmalar sonunda zenginleşerek güçlenen Batılıların çizmeleri altında yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu tehlike şimdi de önümüzde durmaktadır. Denilebilir ki eskiden Batılıların ve Hintlilerin kültüründe yaşayan fakirlik ve dünyayı terk etme anlayışı belli bir dönemden sonra İslam dünyasına transfer olmuştur. Onlar bizim ilklerimiz gibi, biz de onların eskileri gibi olmuşuzdur. Bizi bu duruma getiren “fakr” anlayışının yaygın olan kültürde nasıl algılandığını ve halk tarafından nasıl beslendiğini aşağıda kaydedilen paragraflarda görmek mümkündür. Bu paragraftaki anlayış asırlarca topraklarımızda hükmünü sürdürmüştür:

Eşrefoğlu Rûmî’nin FAKİRLİK İle İlgili Görüşlerinin  Özeti:

“Sahilikten/cömertlikten birkaç faide ve fazilet dedim, işittin. Birkaç fazilet dahi fukaralıktan deyeyim, işit, tâ bilesin fakirlik mi eyu imiş veya ganilik mi/znginlik mi eyu imiş. Gerçi kim bu cömertliğin fazileti oğuştur (çoktur), ama bir ambar buğdayın çeşnisi bir avuç buğdayda dahi olur. Kalanı dahi ana kıyas olunur.

“Bilgil imdi ey aziz! Hak Teâlâ senin kalbini kedûrat-i nefsanîyeden/nefse ait tasalardan ve zulumat-i cismaniyyeden/cisme ait karanlıklardan temiz eylesun. Eğer sual olunursa ki bu hayrat-i bakiye/kalıcı hayırlar nedir veya bu fakirlik dedikleri nedir?

Bu fakirlik dedikleri bir gizli padişahlıktır kim hiç kimse bunun lezzetin bilmez, yine fakirler bilur ancak.

Sultan İbrahim rahmetüllahi aleyh (İbrahim Ethem) “eğer fakirlerin ettiği zevk ve safa cebr ile ele gireydi dünya sultanları çeriler (askeler) çekip fakirlerin elinden alurdi. Ve bu fakirler uçmak/cennet içinde padişah olsalar gerektir” der.

Resulullah Aleyhisselam buyurur: “Miraç gecesi bana cenneti arz ettiler, ekseri halkını fakirlerden gördüm ve cehennemi arz ettiler, ekseri halkını hatunlardan gördüm” dedi.

“Fakirlere sultan demenin manası budur kim bunlar dünyada şeytana kul olmaktan kurtulmuşlardır, hürlerdendir, yani şeytandan azadedir ve bu ganiler şeytanın kullarıdır. Zira şeytan ganileri yedi türlü bend ile bağlamıştır, esir etmiştir. Nitekim Hak Teâlâ ol yedi tuzağı Kur’an’da şöyle beyan etmiştir:

“Nefsânî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, soylu atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere düşkünlük insanlara çekici gelmiştir. İşte bunla dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.” (Âl-i İmran, 3/14)

“Pes, bu bend/bağ ile şeytan bunları evlat tuttu, gönüllerini dünyanın bu metalarıyla meşgul eyledi, ayrık/artık bunları koyuvermedi, bunlar bunlardan necat bulmak/kurtulmak müyesser değildir, meğer kim inayet-i hak ola. Ebû Bekir Hazretinde olduğu gibi ve sair azizlerde olduğu gibi cemi-i dünyalarını hak yoluna verdiler, Hak Teâlâ’nın rızasın buldular. Ebû Bekir Hazreti seksen bin nakit fuluri getirdi, Resulullah Aleyhisselam Hazretine verdi, anlar dahi aldılar, fukaraya bahş eylediler. Aziz fukaralık yaramaz imişse veya horluk imiş ise Seyyid-i kâinat ve mefhar-i mevcudat Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesellem fakrı ihtiyar eylemezdi. Ve eğer baylık/zenginlik eyu imiş ise kâfire yiyecek etmek vermezdi. Pes âkıl olan kimse bundan anlar kim fakirlik ulu saadet imiş, Muhammed sallellahu aleyhi vesellem sıfatı imiş, anın içun Tanrı dostları cemi-i malların fukaraya ulaştırdılar, fakirlik ihtiyar ettiler. Hak Teâlâ yarın Kıyamet gününde fakir kullarını kıfr-i özür etse gerektir.

“Ey benim kullarım! Dünyada ben size dünya vermedim ve sizi fakir eyledim, sevmediğimden değil idi, belki sizi sevduğumden idi kim sizi şol çok sevduğum Muhammed’in sıfatıyla sıfatlandırdım, tâ kim bugün Resulümün ümmeti olasız diye. Yine Hak Teâlâ fakir kullarına aydiyserdir/der ki: “Ey benim kullarım! Eğer dünyada ben size çok mal vere idim bu gün size hisabın dahi katı oliyserdir, Kıyamet gününün hesabını görmesinler dedim; görün şimdi nice hisap olunur, eğer siz dahi ganiy olsanız size dahi şöyle hisap olunurdu. İmdi ey benim fakir kullarım! Eğer sizi fakir eyledimse bugün gani eyleyem hep eksukunuzi bitüreyim. Uşta (İşte) cennet sizin içundur, hangisinde gerekse sakin olun.

“Ey bîçare ve ey kendüyi şeytana ve dünyaya esir etmiş mağbun olursun. Eğer bir kişinin bin yıl ömrü olsa ol bin yılını dahi açlıkla geçurse şol zikrolunan mertebeye göre henüz azdır, arifler bu mertebeleri bildikleri için padişahlığı terk edip fakir oldular…..

Rivayet edilir ki Mikail ve Cebrail bir biri ile iddiaya girdiler; Mikail ayıttı (dedi): ganiyy-i şakir Hak Teâlâ katında fakir-i sabirden sevgilidir. (Sabreden fakir şükreden zenginden daha sevgilidir) İkisi tartışırken Hitab-i İzzet geldi kim: “varın Arş-i Rahman’da kubbe-i sahra etek altındaki nura sual edin, cevap vere dedi. Vardılar ol nura sual ettiler, ol nur bunlara: “Sabreden fakir şükreden zenginden daha üstündür, zira Muhammed Mustafa (s.a.) fakirliği ihtiyar etti, Süleyman peygamber aleyhisselam ganiyy-i şakir idi deyu cevap etti. “Sen kimsin, adın nedir?” dediler. Ayıttı (dedi): “Ben şol nurum ki Numan b. Sabit benden yaratıldı, (Yani İmam-i Âzam el-Kûfî rahmetüllahi aleyh) öyle olsa fakirlik hâşâ kim horluk ola. Vakta ki fakir Hakka niyaz edip: “Ya ilahî Hacetimi sen ver deye, her hacetini hocasına arz ede, ol fakirlerin bir haceti olduğu vakit ilahî sen ver deyu münacat ettiği ganilerin (100.000) akçe sadaka verdiğinden yeğdir.” (Eşrefoğlu Rûmî, Müzekki’n-Nüfus, s. 68-71)

Ahmedi Bîcan’ın FAKİRLİK İle İlgili Görüşlerinin  Özeti:

Gelibolulu Ahmed-i Bîcan’ın “Ahmediye” adlı kitabından sadeleştirilmiş şekliyle  özetle fakirlik şöyle tasvir ediliyor: “Fakirlik sultanlıktır. Bu fakirlik dedikleri bir gizli padişahlıktır kim hiç kimse bunun lezzetini bilmez, ancak yine fakirler bilir. Sultan İbrahim rahmetüllahi aleyh/İbrahi Ethem eğer fakirlerin ettiği zevk ve safa, ğer cebr ile ele gireydi dünya sultanları çeriler (askeler) çekip onu fakirlerin elinden alırdı. Fakirler cennet içinde padişah olsalar gerektir.”

“Fakirlere sultan demenin manası şudur: Bunlar dünyada şeytana kul olmaktan kurtulmuşlardır, hürlerdendir, yani şeytandan azadedirler, zenginler de şeytanın kullarıdır. Zira şeytan ganileri yedi türlü bend ile bağlamıştır, esir etmiştir. Bu bendler de yukarıda meali yazılan âyette gösterilmiştir: Kadınlar, kantarlarca mal, altın, gümüş, kıymeti atlar (günümüzde lüks arabalar), hayvanlar, ekin. Bunlar zenginliğin esasını teşkil ederler. Bu malları şeytanın zengin insanları bağladıkları bendlerdir/bağlardır. Şeytan bu insanları yedi bend ile bağlamıştır, asla kurtulmaları mümkün değildir.

“Ey Aziz fukaralık yaramaz imişse veya horluk imiş ise Seyyid-i kâinat ve mefhar-i mevcudat Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesellem fakrı ihtiyar eylemezdi.

“Ey fakir kullarım! Ben size dünyada mal vermedim, sizi fakir eyledim, bu sizi sevmediğimden değil idi, belki sizi sevdiğimdendi. Eğer çok mal verseydim bu gün sizin için hesabı çok zor olacaktı. Kıyamet gününün hesabını görmesinler dedim; şimdi nasıl hesap yapılıyor görün, eğer siz dahi zengin olsaydınız size de böyle zor olurdu. Ey benim fakir kullarım! Her ne kadar dünyada sizi fakir kıldımsa da bugün zengin edeceğim, bütün eksiklerinizi gidereceğim. İşte cennet sizin içidir, hangi cennette kalmak isterseniz orada oturun.  Bir kişinin bin yıllık ömrü olsa ve ömrünü açlıkla geçirse anılan mertebeye göre azdır. Yani fakirliğin mertebesi bin yıl oruç tutmaktan üstündür. Ârif kişiler Sultanlığı bu sebeple tercih ederek fakir oldular.

“Arş’ın altında bir nur vardır. O nur şöyle der: “Sabreden fakir şükreden zenginden daha üstündür, zira Muhammed Mustafa (s.a.) fakirliği tercih etti. Numan b. Sabit de benden yaratıldı.”

Gerlibolulu Yazıcızade Şeyh Ahmed Bîcan da “Envaru’l-Aşıkîn” adlı kitabının “Faslun Fil-Fakr = Yoksulluk Bahsi” bölümünde konuya şöyle yaklaşıyor:

“Allah Teâlâ, şöyle buyurmuştur: “Allah zengindir, sizler ise yoksulsunuz.” (Muhamıned,47/38) Hz. Peygamber (s.a.) de: “Fakirlik benim öğündüğüm şeydir, ben onunla öğünürüm.” buyuruyor.

(Bu ifa­de uydurma olup hadis değildir).

Bu sebeple, Allah’tan başkası yoksuldur. Fakir olan dervişler Allah katında şükr eden zenginlerden daha sevgilidir. Nitekim Resulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Her şeyin anahtarı vardır. Cennetin anahtarı ise yoksulları sevmektir.”

(Bu hadisin ravilerinden olan İbn Lal için Zehebî, “hadisini yalan olarak buldum” demiş, İbn Hibban bu zatı za­yıf raviler arasında zikr etmiş, İbn Kayyım hadis uydurmacısı ola­rak nitelendirmiştir. Münavî, Feyzu1-Kadir,5/287,No:7322)

“O halde, dervişleri sevmek, resullerin ve peygamberlerin ahlâkıdır; dervişler ile oturmak salih kulların ahlakındandır. Dervişlerden kaçmak da münafıkların ahlâkındandır; dervişleri kötülemek peygamberleri kötülemek gibidir. Her kim bir dervişi görmeğe varsa, Allah onun her adımına kabul olunmuş bir hac sevabı verir. Çünkü Allah Teâlâ, günde üç kere dervişlere rahmet gözü ile bakar. Yine bir kimse bütün dünyayı toplasa, iyilik yapmak için dünyayı terk etmek caizdir ve dünyayı toplayıp hayır işlemekten daha hayırlıdır. Nitekim Hz. İsa şöyle demiştir: “Ey iyilik yapmak için dünyayı isteyen kişi! Senin dün­yayı terk etmen bundan daha büyük bir iyiliktir.” Hz. Peygamber (s.a.) de şöyle buyuruyor “Ey Âişe! Dervişler ile oturup kalkın ki, dünyada bunlar ile oturup kalkmak, âhirette de onlarla oturmaktır.” (bkz. Ahmed-i Bîcan, Envarul-Âşikîn,s.352 vd.)

“Yoksulluk benim övünç vesilemdir, ben onunla övünü­rüm.” tarzında yukarıda kaydedilen ve kültürümüzde yaygın olan sözün hadis olmakla ilgisi yoktur. Hadis âlimleri bu konuda ittifak etmişlerdir. (Aclûnî, Keşfu’l-Hafa,2/131)

Eşrefoğlu Rumiye Göre ŞEYHE TESLİMİYET Konusu

Bir eğitici olarak şeyhe teslim olma konusu “Müzekki’n-Nüfus” adlı eserde şöyle anlatılıyor:

“Pes, marifetüllah isteyen kimse kendüyi şeyhe teslim eder. Şol meyyit gibi. Nicekim demişlerdir: “Mürit ölü cesed gibidir, şeyh de ölü yıkayıcı. (Rûmî, age,  s.300)”, “Ama mürid nice teslimlik ede yuyucuya, ölü nice teslim ise mürd dahi şeyhinecek öyle teslim olmak gerek.

Pes kendüyi mürid ölü bilmek gerek ve şeyhi de ölü yıkayıcı bilmek gerek. Var şimdi ölülere nazar eyle, gör kim ol gassal ol mevtayı nice eyler yıkarken ol meyyit ana “suyu ıssı/sıcak veya soğuk ettin” der mi? Veya “katı tuttun” veya “Argun/zayıf tuttun” der mi? “Ya tiz veya geç tuttun” der mi? Her nice kim adeti ise eder, ölü ana hiç nesne demez, ve hiç hareket etmez…..”,

“Pes, mürit dahi şeyh önünde “hay beni aç kodun, beni uykusuz kodun, hay geç tuttun, hay tiz tuttun, hay gücüm yetmediği işe kodun” demek olmaz.”( Rûmî, Müzekki’n-Nüfus, s. 299-300)

“Ey aziz! Kaçan sen de şeyh huzurunda kendüyi şeyhe teslim etsen şeyh dahi düşeri (rasgele) ne ise her nice dilerse sen ol işte hiç incinmemelisin, ol iş sana geniş ola. Ne denlü sabır ise dahi sabr edesin, ol işi işlemeye ikdam edesin/yönelesin, ol iş sana geniş ola. Ve eğer sabr etmeyip şeyhe karşu söz söylersen şeyhten nasip alamazsın.”( Rûmî, age, s. 302)

“Ey aziz! Kaçan (haçan)  sabır cübbesine baş çekip her belayı ihtiyar edip şeyhin her cümbüşünü Hak’tan bilmek gerektir. Şeyhinden her fiil kim sudur olup anı Hak işareti bilmek gerektir, ta ki şeyhten nasip eli ala. Tecridlik oldur ki neye malik ise şeyhin önüne götürüp şeyhe teslim ede ve kendisi aradan çıka, şeyh ne iderse ide. Nesi varsa şeyhin önüne götüre, yani akçeden, fuluriden, attan, katırdan, koyundan, sığırdan, deveden, fuldan, halayıktan, yerden, sudan, evden, barktan, bağdan, bahçeden, kesesinden, tahıldan, zahireden, arkasında giydüğini bile götürüp şeyhe teslim ede. Şeyh nice dilerse öyle ede. Dilerse şeyh ala, dilemezse almaya, ol dilek şeyhindir. Ama bu denlü vardır kim şeyh müridin cemi-i rızkın aldığına ya almadığına müridin gönlü bir türlü dahi olmamak gerektir, aldığına melül olup almadığına ferah olmaya veya almadığına melül olup aldığına ferah olmaya. Meşayihin/şeyhlerin huzurunda “ah ne olaydı, şu dahi şöyle olaydı demek büyük hicaptır, şeyhin mürid üzerindeki tasarrufunu beğenmemiş olur, şeyhin tasarrufu hod Hak tasarrufudur” (age, s.302); “Şeyh derse ki, var avretini boşa ve oğlancıklarını hep ıyalini, var malını ve rızkını var hep suya dök derse mürit varup şeyhin dediği gibi etmek gerek. Eğer etmese ol şeyhten nasip alamaz.” (Rûmî, age, age, s.305-307)

“Tecrid olmak/soyutlanmak şol mertebede gerek kim eğer şeyh duvarlarının bir kerpici altından ve bir kerpici gümüşten olsa ve kapusı altından ve gümüşten olsa ve müridin heman/sadece bir akçesi olsa müride lazımdır ki heman ol bir akçeyi dahi şeyhin altın ve gümüş duvarının üzerine koya, kendü tasarruf etmeye.” (Rûmî, age, s. 309)

Devam Edecek..

 

ETİKETLER: Manşet
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.