islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
16°C
İstanbul
16°C
Az Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
16°C
Salı Az Bulutlu
18°C
Çarşamba Az Bulutlu
19°C

İSLÂM, İNSAN VE AHLÂK

İSLÂM, İNSAN VE AHLÂK

İslâm inancına göre insan yaratılmışların en mükemmelidir.

İnsan için mükemmellik, hem yaratılış hem de diğer canlılara göre daha sorumlu davranabilmesinden kaynaklanmaktadır. İnsanı insan yapan özelliklerin başında şüphesiz ahlâk yer almaktadır. Kısacası ahlâk, bireye ve topluma değer kazandıran en önemli meziyettir.

Sağlıklı topumlar, şüphesiz ahlâkî olgunluğa ulaşmış bireylerden oluşur. Beden ve ruhun uyumu sayesinde ahlâka dönüşen davranışlar tek tek bireyleri yüceltmekte. Ve böylece toplumun değer katsayısını artırmaktadır. Ahlâkî değerlerden uzak bir toplumda sosyal uyumdan, barış ve huzurdan söz edilemez. Hayat şartlarının giderek zorlaştığı bir ortamda insanların gönül, zihin ve vicdan yönünden huzur ve mutluluğa ulaşması, ancak ahlâkî değerlerin bireysel ve sosyal bir erdeme dönüşmesiyle mümkündür.

Çağımızda, bilim ve teknik imkânlar yönünden son derece önemli gelişmeler yaşanmakla birlikte, giderek artan bir ahlâk erozyonuyla karşı karşıya bulunduğumuz da bir gerçektir. Çıkarcılık, maddiyat düşkünlüğü, şehvet ve şöhret tutkunluğu, kültürel değerlerden uzaklaşma gibi daha pek çok olumsuzluk insanlığın huzur ve refahını adeta tehdit etmektedir. İşte bu tehdit karşısında toplumun dinamik yapısını koruyabilmek, ancak ahlâkî gelişimle mümkündür.

Ahlâkî değerlerin hangi kaynaktan beslendiği son derece önemlidir. Tarih boyunca insanın üstün bir ahlâka nasıl sahip olacağı konusu hep gündemdeki yerini korumaktadır. İnsanlar arasında ortaya çıkan kin ve nefret duyguları, savaşlar, adaletsizlikler, zulüm ve haksızlıklar karşısında birçok din ve felsefe kurtuluşun ve ideal insanı oluşturmanın yollarını aramaktadır.

Pek çok toplum tarafından benimsenen evrensel nitelikli ahlâkî değerler bulunmasına rağmen, her toplumun kendine özgü bir ahlâk anlayışı vardır.

Sahip olunan inanç, kültür, ırk, coğrafi özellikler, eğitim sistemi, tarihi ve kültürel bağlar gibi pek çok unsur, toplumların sahip olduğu ahlâk anlayışında oldukça etkilidir. Ancak bazı toplumlarda ahlâk adına nice ahlâksızlıkların yaşandığı da bir gerçektir. Sağlam bir temelden yoksun pek çok alışkanlığın bazı toplumlarda zamanla ahlâk zannedildiği görülmektedir. O nedenle hangi davranışın ahlâkî ve hangi davranışın ahlâk dışı olduğunu doğru değerlendirmek gerekir.

Her toplumun inanç ve yaşam biçimi, kendi ahlak anlayışını oluşturmaktadır. Geçmişten günümüze toplumlarda gelişen ahlâk ekollerini, dayandığı esasların kaynağına göre din dışı ve dinî ahlâk ekolleri şeklinde değerlendirmek mümkündür. Din dışı ahlâk denilince, temeli dine dayanmayan, emir ve otoritesini dinden almayan, Allah ve Âhiret inancından etkilenmeyen, hesaba çekilme düşüncesi bulunmayan ahlâk sistemleri anlaşılmaktadır. Kaynağını dinden alan ahlâkın temeli Allah’a ve insan haklarına saygı ilkesine dayanırken; dine dayanmayan ahlâk, gücünü kanunlardan ya da toplumun kınamasından almaktadır.

Toplumların büyük çoğunluğunda ahlâkî değer ve ilkelerin kaynağı dindir. Her din, bireyin davranışlarını düzenleyen ahlâkî kurallara sahiptir. Halk arasında ahlâklı olmak dindarlık, ahlâk erozyonu da dinî değerlerden uzaklaşma anlamına gelmektedir. Dine dayalı ahlâk anlayışında ahlâk esasları, Allah’ın emirlerine göre şekillenmektedir. Yani dinî ahlâkta hayır ile şerrin, iyi ile kötünün takdiri ilâhî otoriteye bırakılmıştır. Dinde öngörülen ibadet ve yasaklarda bireyleri ahlâken olgunlaştırma ve yüceltme hep ön plandadır.

İslâm inancı açısından ahlâkın kaynağı ilâhî vahiy yani Kuran-ı Kerim’dir. Hz. Âdem’den itibaren insanlığı irşat etme sorumluluğu bulunan her peygamberin, öncelikle yaşadığı toplumda güzel ahlâkı tamamlamak ve insanî değerleri yüceltmek için gönderildiğini bilmek gerekir. Kısacası peygamberler, ahlâklı bir toplum tesis etmek üzere görevlendirilen öğretmenlerdir. “Ben, ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” buyuran Muhammed (sav), ahlâk dersinin en mükemmel öğreticisi olmuş ve hayatı boyunca sergilediği örnekliğiyle kendisine inananları Allah’ın razı olacağı ahlâk modeline göre yetiştirmeye çalışmıştır.

Kuran-ı Kerim’de “Şüphesiz sen büyük bir ahlâk üzeresin.”[1] övgüsüne mazhar olan Hz. Peygamber, ahlâkın İslâm inancı açısından önemine dikkat çekerek; “İslâm güzel ahlâktır.”[2] “İnananların iman yönünden en mükemmeli, ahlâk yönünden en iyi olanıdır.”[3] “İnsana verilen şeylerin en üstünü güzel ahlâktır.”[4] buyurmaktadır.

Hz. Peygamber’in şahsında örnek tutum ve davranış modeli olarak insanlığa sunulan İslâm ahlâkı, Kuran ayetlerinin beşerde hayat bulup yaşanmasıyla oluşmaktadır. Bir diğer ifadeyle İslâm’da ahlâk, hayatın her yönüyle ilgili düzenlemeler öngören bir değerler sistemidir. Dolayısıyla başta eğitim olmak üzere, ticaretin, siyasetin, bürokrasinin, uluslararası ilişkilerin, kısacası tüm beşeri münasebetlerin ahlâktan bağımsız yürütülmesi düşünülemez.  Ahlâkı, “Yaratan’a saygı ve yaratılanlara şefkat” şeklinde tanımlayanlar da, bu insanlık değerinin kapsadığı alanın genişliğine işaret etmişlerdir.

İslâm dininde öngörülen ahlâkî davranışlar, hem bireyin kendine has iç düşüncesinde hem de topluma yansıyan dış yönünün şekillenmesinde etkisini göstermektedir. İslâm düşüncesindeki günah, sevap, ahiret, mükâfat, mücazat, Allah sevgisi, Allah korkusu, ahret, cennet, cehennem, melek, şeytan ve nefis gibi kavramların kullanımı, İslâm ahlâkının etki gücünü artırmaktadır. Örneğin evrensel değerler olarak bilinen doğruluk, dürüstlük ve insan hakları gibi esaslar etrafında her inanç ve düşünce mensubu birleşebilir. Ancak herkesin bildiği iyinin yanına sevabı, kötünün yanına da günahı eklemek, ahlâka yepyeni bir boyut kazandırmaktadır.

İslâm ahlâkı, “ben” merkezlilik yerine “biz” anlayışını, başkalarına karşı sevgi, saygı ve yardımlaşma esasını öngörür. Bu anlayış günümüzde “empati” kavramıyla tanımlanan “kendini muhatabının yerine koyarak onu anlamaya çalışma” ilkesine dayanmaktadır. Bu ilkeyi Peygamber (s.a.v.) şu sözleriyle özetlemiştir:

Kendiniz için istediğinizi, başkaları için istemediğiniz sürece gerçek mümin olamazsınız.”[5] .

“Müslüman, elinden ve dilinden başkalarının selâmette olduğu kimsedir.”[6]

İslâm’ın vazgeçilmez insanî ilkelerden saydığı güzel ahlâk, bireyi ve toplumu manen yükselten en önemli unsurdur.

Eğer toplumun yapısı bozulmuş, gayri ahlâkî düşünce ve davranışlar olağan hale gelmişse, o zaman ahlâktan bahsetmek zordur. Çünkü ahlâkî gelişimini tamamlayamamış bireylerin egemen olduğu toplumlarda barış, huzur, saygı, hoşgörü, sadakat, fedakârlık, adalet ve kardeşlik gibi değerler tehdit altındadır. Oysa güzel ahlâk, suyun kirleri temizlemesi gibi büyük günahları temizler. Kötü ahlâk ise, sirkenin balı bozduğu gibi güzel amelleri bozar.

Günümüzde ahlâk yapımızı yeniden değerlendirmek, doğruluk, dürüstlük, sevgi, saygı, dostluk, dayanışma, yardımseverlik, vefa, kanaatkârlık, merhamet ve adalet gibi değerleri bu çağın insanına hitap edecek şekilde inşa etmek zorundayız. Çünkü günümüz Müslümanları, küreselleşen dünyada kendi ahlâkî değerlerini insanlığa sunmak bir yana, modernitenin insanlık üzerine adeta serpiştirdiği ezici değer yargılarıyla baş etmekten bile aciz bir görüntü sergilemektedir.

İnsanımızı ahlâk erozyonuna karşı korumak, temeli sağlam kaynaklara dayanan, tarihte medeniyet kurmamızda son derece etkili olan İslâm ahlâkını toplum bireylerine öğretmemizle mümkündür. Aksi halde bizi biz yapan ahlâkî özelliklerimizin baskın kültürler karşısında giderek erimesi kaçınılmazdır.

Toplum olarak Kuran-ı Kerim’de öngörülen ve Hz. Muhammed’in şahsında davranışa dönüşen, ahlâk önderlerimiz sayesinde de medeniyetimizin önemli bir kültür unsuru haline gelen İslâm ahlâkı doğrultusunda bir hayat yaşamamız dileğiyle cümlenize hayırlı Ramazanlar diliyorum.

Prof. Dr. Hüseyin YILMAZ

MİR’AT HABER.COM -YOUTUBE-

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

[1] Kalem: 4.

[2] İbn Hambel, Müsned, II, 469, 481.

[3] Tirmîzî, Birr 58.

[4] İbn Hambel, Müsned, IV, 278.

[5] Buhârî, Îman 7.

[6] Buhârî, Îman 8.

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar