islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5191
EURO
34,7905
ALTIN
2.420,90
BIST
9.716,12
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
22°C
İstanbul
22°C
Az Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
20°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C
Pazar Az Bulutlu
19°C

KUR’AN İYİLİĞİ NASIL TANIMLIYOR?                                                                                                                              

KUR’AN İYİLİĞİ NASIL TANIMLIYOR?                                                                                                                                  

“İyilik”, “Karşılık beklemeden yapılan yardım, lütuf, kerem ve ihsan” olarak tanımlanıyor.

Dolayısıyla iyilik yapan insana da “iyi insan” deniliyor.  Bu nedenle insanların arzu ve isteklerini yerine getiren, onlara yardımda  bulunan ve bir şekilde  faydası dokunan herkes, günümüzde iyi insan olarak  bilinmektedir. Bu tanıma göre  helalinden kazanan ve  bu kazancını hayır işlerinde kullanan kişi de,  kazancını haram yollarla elde eden  ve  elde ettiği bu kazancıyla muhtaçlara yardım eden  kişi de iyi insan  sayılıyor. Bir ideolojiyi benimseyen fakat bu ideolojisini terk edip  de bir başka  ideolojiyi benimseyen kişi de -kişiliğinde  önemli bir değişiklik olmadığı halde-  sadece rozet/kimlik değiştirmekle iyi insan olabiliyor. Daha da garibi  bir mafya babası, şayet bir yoksula ya da darda kalan kimseye  yardım etmiş ise, bu yardımı sayesinde  ona da  iyi insan  muamelesi yapılıyor.

Kur’an’ı  ölçüt  almamış ve  onun kavramlarını  öğrenmemiş ve yeterince içselleştirememiş Müslümanlardan oluşan  bir toplumda, bu durumu  fazla da yadırgamamak gerekiyor.  Zira  söz konusu bu ve benzeri  iyilik anlayışları   ile  Kur’an’ın  iyilik anlayışı ve  tanımı  arasında önemli farklılıkların bulunduğu görülüyor. Nitekim Bakara suresinin 177. Ayetinde yer alan ve “iyilik”  diye  Türkçeye  çevrilen “birr”  kavramının  tanımı, bu farklılığı açıkça ifade ediyor. Bir diğer ifade  ile Kur’an’ın  iyilik tanımı ile insanların iyilik  anlayışı arasında kısmî bir benzerlik olsa da, ciddî farklılıkların olduğu da  görülüyor. Dahası Kur’an’ın genelinde kavramlarla ilgili tanımlar yapılmadığı halde, bu ayette yer alan  “birr” kavramına bir tanımın yapılmış olması ve bu tanımın da  kategorik olarak iki  anlama gelebilecek bir üslupla ifade edilmiş olması,  iyiliğin tanımına  farklı bir  anlam kazandırıyor.

Nitekim bu üslup sebebiyledir ki ayete bazı meallerde “İyilik (birr), yüzünüzü  doğu ve batı yönüne çevirmenizden ibaret  değildir.  Asıl iyilik, bir kimsenin Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba, peygamberlere iman etmesi; çok sevdiği, ihtiyaç duyduğu malından  akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenmek zorunda kalanlara,( hürriyetine kavuşmak için sahibiyle sözleşme yapan) kölelere vermesi, namazı kılması, zekatı vermesi, söz verdiğinde sözünde durması, özellikle darlık ve sıkıntıda ,hastalıkta, savaşta sabretmesidir. İman ve iyilik davasında  olanlar işte bunlardır. Takva sahipleri de bunlardır”[1] şeklinde bir anlam verilirken; bazı meallerde ise

“Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz  iyi  olmak demek değildir. Lakin  iyi olan, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, Kitab’a,  peygamberlere inanan; O’nun sevgisiyle, yakınlarına, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uğrunda  mal veren; namaz kılan, zekat  veren ve ahidleştiklerinde  ahidlerinde  vefâ gösterenler,  zorda  darda, savaş  alanında  sabredenlerdir.  İşte onlar doğru olanlardır ve sakınanlar ancak onlardır”[2]  şeklinde bir anlamın verildiği görülmektedir.

Bu iki mealden ilkinde iyilik,  şahsın  tutum ve davranışları üzerinden; diğerinde ise bizzat şahıs üzerinden anlamlandırılmaktadır.[3] Daha açık bir ifade ile  bu meallerden ilkinde  şahsın davranışları, diğerinde ise   şahsın bizzat kendisi öne çıkartılmakta; iyilik tanımı buna göre yapılmaktadır. Aralarında bir nüans farkı olsa da, sonuçta  gerçek  iyiliğin, “ iyi kimse/  iyi insan olmak” olduğu; iyi  kimse olabilmek için de  iman, ibadet ve ahlak sahibi  olmak gerektiği vurgulanmakta; dolayısıyla iyilik,  şahıslaştırılmakta  ve iyiliğin tanımı da  şahıs  üzerinden  yapılmaktadır.

Nitekim ayetin  nüzul sebebinde  ve nüzul ortamında da  bu inceliğin varlığı açıkça  görülüyor. Ayetin nüzul sebebi, kıblenin tahvili ile ilgilidir, dolayısıyla ayet,  Yahudî ve Hristiyanların kıblenin tahvili ile ilgili  zihinleri bulandıran sözlerine  karşı  bir  cevap   niteliği taşımaktadır.   Türkçe’de  “ Sağa sola dönmek”  anlamında olduğu  gibi,    bu ayette de doğu ve batıya  dönmenin;  şu veya  bu düşünce ve fikirde   olmanın salt  bir iyilik  olmadığı; asıl ve gerçek iyiliğin kimlik ve kişilik sahibi insan olmak  olduğu  açıklanmaktadır. İnsan, Allah’a yürekten inanmadıktan, sözünde durmadıktan, başkalarına  iyilik etmedikten sonra, sadece yüzünü    sağa sola  çevirmek ve  şeklen ibadet yapmakla  iyilik yapmış olmuyor. Zira Allah Teâlâ,  insanın görünüşüne değil, kalbine; sözüne değil, işine bakıyor Onun için de  her şeyin başında niyet, samimiyet  ve ihlas geliyor, bu sebeple de Hz. Peygamber, “Ameller  niyetlere göre değerlendirilir” [4] buyuruyor.[5]

Dolayısıyla ayette iyiliğin, şekil  olarak yönünü  doğu veya batıya çevirmenin  iyilik  olmadığı; zira  formel ve mekanik tarzda yapılan amellerin bir  değer ve anlam ifade etmediği; buna mukabil  içinde  iman, ibadet ve ahlakî  erdemlerin bulunduğu  tutum ve davranışların, samimiyet ve ihlasın, ya da bu erdemlere sahip bir kişiliğin ancak gerçek iyilik olduğu açıklanıyor.

Nitekim Hz. Peygamber’in “Birr, ahlâk güzelliğidir”[6]   sözü de  bu  yoruma ışık tutuyor.  Daha açık bir ifade  ile iyiliğin,  sadece  muhtaçlara, hayır kurumlarına  yardım etmek veya bir kişinin sıkıntısını gidermek olmadığı, bilakis gerçek iyiliğin iyi insan  olmak olduğu,  bunun için de insanın inanması, ibadet etmesi, ferdî ve sosyal ahlaka sahip  olması gerektiği ifade ediliyor. Bu nedenle  Allah Teâlâ, “Siz yalnız iyilikte, güzellikte ve takva konusunda  birbirinizle yardımlaşın, fakat günah işlemede ve düşmanlıkta  yardımlaşmayın. Allah’ın yasakları konusunda  sorumlu, duyarlı, bilinçli olun” [7] buyuruyor;  iyilikte, güzellikte ve doğru işlerde yarışmamızı, fakat kötülükte ve  düşmanlıkta yarışmamamızı istiyor.

Merhum  Ali Fuat Başgil de “Başkalarından gördüğün kötülük, seni iyilik yapmaktan alıkoymasın. İyilik ibadettir, kötülükle hesaplaşmaz. Düşenin elinden tut ki,  sen de düştüğün zaman tutulacak el bulabilesin” [8]  der. Zira “İyiliğe karşı iyilik adalettir. İyiliğe karşı kötülük cinayettir. Kötülüğe karşı iyilik, ihsan ve atıfettir. Bu nedenle insanı yaşatan ve mutlu eden iyiliktir.”  Dolayısıyla Kur’an, “ İyi sayılan bir söz ve bir bağışlama, arkasından eziyet gelen  bir sadakadan daha hayırlıdır” [9] ilkesini insanlara  bir davranış tarzı olarak  öneriyor.  Bu nedenle iyi insan olmak, “İslamla olan ilişkimizi, çıkarlarımızdan bağımsız bir insanlık kalitesi, bir erdem donanımı halinde özümsemek” ve içselleştirmekle, daha açık bir ifade ile İslâmî kavramlara yeterince sahip olmakla mümkündür. Nitekim Hamdi Yazır da tefsirinde “Bu ayeti kerime,  sarahaten veya delâleten  bütün kemalâtı beşeriyeyi havidir. Buna işareten aleyhisselat-ü vesselam Efendimiz, ‘Her kim bu ayet ile amel ederse imanını kemale erdirmiş olur”[10]  diyerek bu konuya dikkat çeker.  Sonuç olarak   Kur’an bize  iyilikten anlamamız gereken  anlamın  bu olduğunu söyler.

Prof. Dr. Celal Kırca

MİRATHABER.COM -YOUTUBE- 

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

 

[1]  Cemal Sofuoğlu ve diğerleri, Yüce Kur’an, İzmir 2009.

[2]  Hüseyin Atay ve Yaşar Kutluay, Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı, Diyanet İşleri Başkanlığı Ankara 1979

[3]  Alusî, el-Câmi li Ahkami’l Kur’an, Beyrut  tarihsiz, 2/238-239.

[4] Buharî, İman 41.

[5] Süleyman Ateş, Kur’an’ Kerim Tefsiri,  İstanbul 1988,  Milliyet  Gazetesi 1995,1/250.

[6] Müslim, Birr, 14, 15.

[7] Maide, 5/2.

[8] Ali Fuat Başgil, Gençlerle Başbaşa,   İstanbul, 2014, s. 76-77

[9] Bakara,2/263

[10] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul 1935, 1/599.

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar