islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3702
EURO
34,7254
ALTIN
2.392,78
BIST
10.208,65
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
19°C
İstanbul
19°C
Az Bulutlu
Cuma Yağmurlu
15°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C
Pazar Açık
20°C
Pazartesi Açık
21°C

MİNBERDE BURNUMDAN KAN BOŞALMIŞ İKEN NAMAZ KILDIRMAM

MİNBERDE BURNUMDAN KAN BOŞALMIŞ İKEN NAMAZ KILDIRMAM
23 Temmuz 2023 10:00
A+
A-

Akıllı olan herkes, bilge şair padişah Kanuni’nin dediği gibi söyleme ihtiyacını duyar.

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi

Peygamberimiz, imandan sonra Allah’tan istenecek en büyük nimetin sıhhat; sağlık olduğunu açıklar ve Rabbimizden sağlık ister, istememiz gerektiğini örneklendirerek öğretir.

Sağlıklı Yaşadım Ama Sorunlarım da Olmuştur

Rabbime hamdederim sağlıklı yaşadım. Sağ gözümde görme kaybı ve habis olmayan bir uru ameliyatla aldırmak gibi sağlık sorunlarımız olmuştur, onlar da sağlık nimetini kavramamız için gösterilen rahmet uyarılarıdır. Kuluz, deneniyoruz gam yok. Çünkü Allah’ın kullarıyız ve Ona döneceğiz. Cennetlerin de varisiyiz.

Çocukluğumdan beri burun kaynaklı rahatsızlıklarım da olmuştur. Süleymaniye Camiinde görevli olduğum tarihlerde Camiimizin yanı başında olan Esnaf Hastanesinin başhekimi Cuma cemaatimizdendi. İlgi gösterdiler, ben de burnumda yapılması gereken operasyon için bu hastaneyi seçtim. Ameliyat günü akşamında hastanede kaldım.

Süleymaniye Camii Vakfiyesinde Hatib’e ilişkin “şer’î ve fiilî bir engel olmaksızın cumaları başkalarına kıldırtmama “hükmünü bilmeden uyguladım. Meşru bir engelim vardı ama görevi devretmemiştim.

Minberde İken Mendilim Kanlı İfrazatla Doldu

Ertesi gün Cuma namazını kıldırmak üzere hastaneden ayrılıp camiye geçtim. Minbere çıktım. İç ezan bitmek üzereyken burnumda biriken ifrazatı boşaltma ihtiyacını duydum. Sümkürdüğümde mendilime kan boşandı. Mendilime diyorum. Çünkü o zamanlar bezden beyaz ve renkli desenli mendiller vardı. Hutbemi bitirinceye kadar burnumu birkaç kez boşaltma gereğini duydum. Mendilim de kanla dolmuştu.

Peki burada ne sorun var diyebilirsiniz? Diyebilirsiniz de durum sanıldığı kadar basit değil.

Burundan Gelen Kan Abdesti Bozar mı?

Allah’ın Kitabı olduğuna inandığımız Kur’ân’ın ilk emri düşünmeyi de içeren “Oku” olmasına rağmen son bir iki asırdır cehaletimiz geneldir ve yaygındır. Bu sebeple mesela Diyarbakır’da doğan kişi ben Şafiî mezhebindenim, der. Bolu da doğan da Hanefi olduğunu söyler. Oysaki bir mezhebin bağlısı olmak bilgi ve bilince dayalı tercihi gerektirir. Bu da ancak ilim adamlarının işidir.

İslâm Dini’nin ana kaynağı Kur’ân’dır. Kur’ân’ı anlama, yorumlama ve ondan hüküm çıkarma bilgisi anlamına gelen Hikmet de Kur’ân gibi Peygamberimize indirilmiş /vahyedilmiştir. Bu sebeple O’nun dinimizle ile ilgili sözleri, davranışları, işleri ve onayları olan Sünnet de dinimizin kaynağıdır (el-Nisa 4/113). Mesela eğitim, iktisad, hukuk, sanat ve de namaz- oruç-zekât gibi özel ibâdet alanlarıyla ilgili olarak muhtaç olduğu bilgileri doğrudan Kur’ân’dan ve Sünnet’ten alamayan kişi bunu yapabilen İslâm bilginlerine veya onların yazdığı ilm-i hal kitaplarına başvurur.

Mezheb Nedir?

Mezheb özel yöntemlerle Kur’an ve Sünnet’ten hüküm çıkarma usûlu/ metodu veya çıkarılan hükümler dizisi olduğu için halk bu anlamda mezhepli olamaz. Halk mezhep tercihi yapmış olan ilim adamlarına başvurur. Daha açık bir anlatımla halk ilim adamlarının temsil ettiği ve işlettiği mezhebi görüşlere muhtaçtır.

Burada tehlike, Kur’ân ve Sünnet hükümleriyle bu hükümlerden yararlanılarak ortaya konan mezhebi görüşleri eşit görmektir.

Şahsen ben ameli hayatımı Kur’ân ve Sünnet ışığında Hanefi mezhebine göre düzenlerim.

Kur’ân’ın Nisa sûresinin 43. ve Maide sûresinin 6. âyetinde cinsel ilişkinin, ön ve arkadan çıkan idrar, dışkı ve kan gibi nesnelerin abdesti bozacağına işaret edilmektedir. Sünnet ölçüleri de bunu göstermektedir.

Buraya kadar bütün mezhepler aynı görüşü paylaşmaktadır.

Ön ve arka dışında vücudun herhangi bir yerinden çıkıp dağılan kanın abdesti bozup bozmayacağı hususunda mezheplerin görüşü ise farklıdır. Şafiiler abdesti bozmayacağı, Hanefiler ise bozacağı görüşündedir.

Burnumdan Akan Kanla Abdestim Bozulmuş muydu?

Ben burnumdan gelen kan dolu ifrazatın Hanefilere göre abdesti bozsa da Şafiilere göre bozmayacağını bildiğim için burnumdan gelen kanla şer’an abdestimin bozulduğu inancında değildim. Bu sebeple müezzinlerimizden birini namaza geçirip kendim abdest almaya gitmedim.

Mihrab’a geçip Cuma namazını kıldırdım.

Allah bizim için kolaylıklar dilediğini Kur’ân’da açıklamaktadır. (el-Bakara 2/185) Bu sebeple alimlerimizin farklı görüşler açıkladığı konularda görüşlerden biri tercih edilebilir. Böylesi bir tercih sebebi ile kişi sorumlu olmaz, azaba da uğramaz.

Halkın Ben Filan Mezheptenim Demesi Geçersizdir

Bu arada ifade etmiş olalım; Ben filan mezheptenim, falan mezhebin görüşü ile amel edebilir miyim şeklinde halkımızın yönelttiği sorular aslında geçersizdir. Değinildiği üzere kişi, doğduğu yere göre mezhep sahibi olamaz. Kişi, ilmine ve takvasına güvendiği alime sorar ve aldığı cevaba göre de amel eder.

Kolaylıklardan Yararlanmamak Dinde Aşırılıktır

Peygamberimiz “Dinde aşırılıktan sakınınız,” buyurur. Abdestli olarak giyilen çoraplar üzerine mesh yapılması gibi Peygamberimizin örneklendirdiği ruhsatlardan ve çıplak ayaklara mesh yapılması gibi Kur’ân’ın işaret  ettiği kolaylıklardan yararlanılması gerekir. Yararlanılamayacağını ileri sürmek de bir tür aşırılıktır. Hastalık ve yolculuk gibi orucu erteletici Kur’ânî ruhsatları değerlendirmemek de aşırılıktır. (el-Mâide 5/6, el-Bakara 2/185)

Ramazan ayında İstanbul’dan gece otobüsle gelerek gündüzün konferans verdiğim Denizli’de, unutarak halkın önünde su içtiğim için küçük bir grup konferansımızı terk etmişti. Yapılan bu tür bir protesto da dinde aşırılıktan başka bir şey değildir.

Dünya ve âhiret saadetimiz için önem arz eden dinî yaşam ciddiyet ve süreklilik ister, ama bu durum aşırılığa düşmeyi gerektirmez.

Kişiye Saygı Duyulmalı, Ama Müftü de Olsa Haddi Bildirilmelidir.

Toplum hayatı bileşik kaplar gibidir. Hukukçular siyasilere, yönetenler yönetilenlere, öğretmenler/akademisyenler de hocalara ve özel

bir hoca sınıfıymış gibi görülen müftülerimize benzer. Doğal olarak müftülerimiz de kendilerine benzeyenleri andırır.

Müftülüklerimizin Fetva İle İlgisi Varmıdır?

Müftüler tarihi macerası itibarıyla aslında hayatla ilgili konularda İslâm penceresinden bakarak bilgiye dayalı fetva/bilgi veren kişilerdir. Ama Cumhuriyet dönemi müftüleri böyle değildir.

Bu arada ifade etmiş olalım; Hukuk düzenimiz demokratik laik bile değildir; jakobendir/baskıcı ve dışlayıcıdır. Ahval-i şahsiye yani evlilik, boşanma ve miras gibi konularda bile İslâm dışlanmıştır. Aslında bir hayat düzeni olan İslâm’ın bütünlüğü içinde uygulanması için fiili eylem yapılması Anayasal suçtur. (Madde 24) Çok çok daha acı olanı -kendi aramızda bile-hukuki durumumuzun kendisinin değil, dile getirilmesinin yadırganmasıdır. İlahiyat akademisyenlerimiz ve de müftülerimizin kahir çoğunluğu fikir düzeyinde olsun bu zulme karşı ağzını aç(a)maz.

Müftülerimizin din konusunda halkımızı aydınlatma gibi yasalarla sınırlı bir görevi varsa da, asıl görevleri din görevlisi olarak nitelenen personelin tayini, takibi ve izinleri gibi idarî işlerdir. Sosyal hayatımızı şekillendirme ve yönlendirme anlamına Fetva verme gibi bir görevleri de yetkileri de yoktur. İnsanımız İslâm’ı da, mevcut yapısal gerçeği de bilmediği için müftülüklere hakikatte var olmayan dini bir misyon yükler. Müftüye de saygı duyar.

Müftülerin Fetva Görevi Olmadığı C. Savcılıklarınca da Biliniyor

Simav Cumhuriyet Savcılığı, 24.04.1987 tarihinde Simav’da verdiğim ve büyük bir ilgi gören konferansımdan ötürü beni Konya Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılatmıştı. Savcı iddianamesini benim Fetva kurumumunun güçlenmesini istediğim varsayımına dayandırarak ünlü 163. maddeye göre laikliği ihlalden yargılanıp ceza giymemi istemişti. Savcı, ülkemizin bütün il ve ilçelerinde olduğu gibi Simav’da da müftülük ve olduğunu bilmiyor muydu?

Biliyordu elbet ama bizim müftülerin sosyal olaylara ilişkin yönlendirici Fetva verme gibi bir görevi olmadığını da biliyordu. Bu sebeple Fetva kurumunun güçlenmesini istemek Savcı için laikliği ihlaldi.

Ali Rıza Hoca, sen hatıralarını anlatmıyor musun böylesi derin mevzulara niçin giriyorsun?’ derseniz ben de ‘arada bir bu konulara girmek için hatıralarımı yazıyorum,’ derim.

Bu girişten sonra gelelim hatıralarımıza…

Müftüye Saygı Kodlarımıza İşlenmiş Gibidir de…

Halkımız müftüye hoca olarak saygı duyar. Şahsen ben de duyarım. Müftüye saygı, bizim varlık kodlarımıza işlenmiş gibidir. Müftü derken benim aklıma ilk önce, Büyük Piyale dahil, 17 yıllık görev hayatımda kendisinden resmen “teşekkür” aldığım Eminönü Müftüsü Recep Şehidoğlu gelir, ama başkaca gelenler de vardır.

Rize Müftüsü Yusuf Karaali

1959 yılın Ramazan’ında Rize Orta Camide mukabele okurken, bizim dayı dediğimiz Hakkı Mamati’nin altı kahve olan otelinde kalırdım. Ünü bütün Karadeniz bölgesine yayılmış olan Osmanlı ulemasından Rize il müftümüz Yusuf Karaali, mesai sonrasında evine dönerken, özellikle buyur edilmesi halinde, kahve önünde bir kahve içer, sohbet edermiş. 14 yaşlarındaydım. Hocamızın kahve içmekte olduğunu öğrenince hemen gidip yanına çömeliverdim. Meğer Ahmet Gürkan ile sohbet ediyormuş. Ahmet Gürkan merhum iki dönem milletvekilliği yapmış olan tarihî bir şahsiyettir. Kulak misafiri olunca, o sıralarda Rize’ye gelip de yaptığı halka açık konuşmasında, Şeyhülislam torunu olduğunu söyleyen adını unuttuğum CHP’li Milli Eğitim bakanından söz ettiklerini anladım. Yusuf Hocam ünlü bir Arap şairinden okuduğu bir beyitten ilham olarak Şeyhülislam torunu olduğunu söyleyen bakan hakkında şöyle zarif bir değerlendirme yaptı:

  • Doğrudur. Köşktendir ama kenefidir (tuvaletidir).

Müftümüz Yusuf Efendiye daha sonra yaptığım ziyaretlerimde, halkımızın bayramlarda onu ziyaret ettiklerini gördüm. Çocuklarını evlendirirken, gurbete salarken ve askerliğe uğurlarken dua almak üzere Müftümüze getirdiklerine de tanık oldum.

Roman Hanımın Saygısı

Müftüye saygı bütün Osmanlı coğrafyasında vardı. Ahmet Ziya İbrahimoğlu kardeşimle Batı Trakya gezimizde Gümülcine Müftülüğü’ne uğramıştık. Müftü ile görüşmek için beklerken, müftülükte nikah işlemlerini yaptıran müslüman bir roman hanım kardeşimiz vardı. Başı ve kolları açıktı. İlgili memur evrakını eline verip müftüye imzalatmasını söyleyince roman kardeş, unutamadığımız anımız olan beklemediğimiz bir tavırla söyle dedi:

  • Ben böyle baş açık kol açık halimle Müftü Efendinin yanına giremem.

Şimdilerde sakalsız ve kravatlı modern görünümlü müftüler, saygınlığını koruyabiliyor mu bilemiyorum ama benden önceki nesilde de ölçüsüz davrananlar çıkabiliyordu.

Müftü Ş. Efendi

Hatiplik dönemimin muhtemelen üçüncü yılı başındaydı. Hutbelerime iyi hazırlandığım gibi devama da önem veriyordum. Hutbemi dinlemek için Bayrampaşa ve hatta Sarıyer ve Beykoz gibi uzakça yerlerden gelen halkımız ve de üniversite talebelerimiz vardı. Öyle bugünkü gibi kamu ve de özel ulaşım araçları da yaygın değildi.

Şimdilerde sebebini hatırlayamıyorum, devamlılığa ihtimam göstermeme rağmen bir hafta ara vermiştim. Ara verdiğim için de büyük bir şevkle hazırlanarak göreve gelmiştim. İmam odasına girince bir kenarda oturan yaşlıca bir zat gördüm. Memur idiyse emekliliği yaklaşmış demekti. Odada bulunan üçüncü kişi bana kendisini … Müftüsü Ş. Efendi olarak tanıttı.

Mimbere Çıkmak İsteyen Müftü’nün Ölçüsüzlüğü

Hocanın tavırlarından hutbeyi okumak istediğini yani teklif beklediğini sezinledim. Sezgim doğruydu. Aslında hocamızın gönlünü almak için ben de teklif etmek isterdim. Ama yukarıda değindiğim gibi bizi dinlemek için gelen cemaatimiz vardı. Üstelik bir hafta da ara vermiştim. İkinci hafta da ara verilmesi kopmalara sebep olabilirdi. Beyaz cübbemi giyip sarığımı taktım. Tam odadan çıkarken hocamızın gönlünü almak istedim. Ahlâkî bir incelik göstererek ve görev teklifi yapamayışımdan ötürü mazur görülmemi istirham edici beyanda bulunarak kapıya yöneldim. Tam çıkmak üzereyken Ş. Efendi patlamaz mı? Hem de ne patlayış, yaşı ve müftülüğüyle asla bağdaştırılamayacak bir tarzda yüksek sesle şöyle konuşmaya başlamaz mı:

Sizin gibi hoca görüntülü gazeteci gençler hep böylesiniz haddinizi de bilmiyorsunuz.

Hocamıza Gereken Cevabı Verdim

Yalnızca ağabeyim Sultan Demircan değil ben de kabadayıydım. Karadenizlilik ve Kasımpaşalılık ben de de vardı. Üstelik Allah’ın lütfu ile cihad ruhu ile de pekişmişti. Bunun için İslam ile çelişkili yürürlükteki düzenle elli yıldır mücadele edebildim. Düzen de beni Ağır Ceza ve Devlet Güvenlik mahkemelerinde yargıladı.

Şehabettin Hocaya cevap vermeliydim, ben de verdim. Bugün muhatap olsaydım yine de verirdim. Verdim ve şöyle dedim:

Önce ben gazeteci değilim. Gazeteciler de dışlanacak kişiler değildir. Ben bu caminin hatipliğini imtihana girerek 22 kişi arasından kazandım. Hutbelerimin yayınladığım birinci cildi ve şimdi dinleyeceğiniz hutbem hocalığımın kanıtıdır. Sizin hocalığınızın kanıtı nedir, Müftülüğünüz mü? Benim sizi minbere davet gibi bir görevim mi var? Kaldı ki yürürlükteki kurallara göre de, Camiimizin Vakıf şartlarına göre de böyle bir yetkim yoktur.

Burası Süleymaniye Camiidir, mahalle mescidi değildir. Siz bugün burada hutbe okumak için özel bir hazırlık yaptınız mı? Bu camiyi öyle basma kalıp hutbelerin okunacağı yer mi zannediyorsunuz? Üstelik yaşınıza ve müftülüğünüze saygıyla incelik göstererek mazeret de beyan ettim. Yaptığınızı beğeniyor musunuz?

Dedim ve kapıyı vurarak çıktım. Burada bilvesile ifade edeyim. İkram İslâm ahlâkındandır. Hocalar da birbirlerine namaz kıldırılması için mihrabı ikram edebilirler. Etmelidirler de. Ama salâtin camiler denilen Süleymaniye gibi büyük camilerde değil Minber, Mihrab dahi teklif edilemez. Bu kuralın büyük üstatlar için istisnası olabilir ama onlar da genelde teklifi nazikçe geri çevirirler.

Oğlumun Anlatımına Göre

Anlatımına göre oğlum Ahmet Misbah, Beyoğlu Belediye başkanlığı döneminde bir bakanımıza makul bir iltifatta bulunmuş, dengesiz ve kaba adam oğluma “yalakalık yapma” demiş. Oğlum kendince geçerli politik bir gerekçeyle cevap vermediğini söylediyse de, ben hatırladıkça öfke duyuyorum. Haddini aşan insanlara tepki gösterilmelidir. Ama tepki de elbette bir zerafet içinde olmalıdır.

Ölçümüz Ne Olmalıdır?

Haddini aşan insanlara haddini bildirecek üst konumda iseniz affedici olunabilir, bu durum erdemliliğe yorumlanır. Erdemler de örneklendirilmelidir. Ama eşit veya alt konumda iseniz saygısızlığa ve aşırılığa düşülmeksizin cevap verilmelidir. Verilmelidir ki size yapılan bir başkasına da yapılmasın.

Müftülerden başladık söz buralara kadar geldi. Hasıl-ı kelam, insanlardan veremeyecekleri istenmemeli, incelik gösterilerek yapılan mazeret bildirimleri de kabul edilmelidir.

Yanılmış olma ihtimaline karşı biz konumuzu hareket noktamız olabilecek Kur’ânî ölçüyü vererek bağlayalım:

İçinizden iyilik ve varlık sahibi olanlar yakınlarına, düşkünlere, Allah yolunda hicret edenlere, onların hatalarından dolayı yardımda bulunmamaya yemin etmesinler. Ve yapageldikleri yardımdan bir eksiltme yapmasınlar, onların kusurlarını affedip bağışlasınlar, aldırış etmesinler. Dikkat edin! Allah’ın sizi bağışlamasını sevip arzu etmez misiniz? Gerçekten Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.” (el-Nûr 24/22)

Hata/günah biz kulların özelliğidir. Rabbim bizleri ve bu hatıramıza konu olan Şehabettin Hocamızı bağışlasın. Rabbimiz onu ve İstiklâl Harbimizi örgütleyen Müftülerimizi de Firdevs Cenneti ile mükâfatlandırsın.

DEVAM EDECEK

Bir daha ki bölümde; “Irkçılık karşıtı çizgim  cemaatim olarak kürtler”

 

 

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.