islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3652
EURO
34,9611
ALTIN
2.325,56
BIST
9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
21°C
İstanbul
21°C
Açık
Cuma Parçalı Bulutlu
23°C
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Parçalı Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C

“ÖLÜN AZGIN ÖFKENİZLE!”

“ÖLÜN AZGIN ÖFKENİZLE!”
18 Mayıs 2023 09:30
A+
A-

Hâl-i hazırda içinde yaşadığımız, daha doğru bir deyişle içine sürüklendiğimiz o pis kokulu ve zehirli toplumsal/politik (Siyâsî değil ha! Çünki siyâset hakkıyla uygulandığında böyle rezillikler asla ortaya çıkmaz/çıkamaz! Bu konuyu ayrıca ele alacağım İNŞAALLAH!) bataklığın şâhidi olup ve Ehl-i Kur’ân Mü’min/Mü’mine Muslimanlar olarak hemen mubârek Âlu İmrân sûresinin 118., 119., ve 120. âyet-i kerîmelerin hatırlamamak mümkün mü?

O mubârek âyet-i kerîmeleri hatırlayıp da, mubârek Kur’ân’ın her zaman nasıl capcanlı-dipdiri olduğunu görmemek mümkün mü!

Sanki hemen bugünlerde inivermiş gibi mubârek Âlu İmrân sûresinin 118., 119., ve 120. âyet-i kerîmeleri!

* * *

“Ölün azgın öfkenizle!”

Ben demiyorum!

“Ölün azgın öfkenizle!”

ALLAH’ımız, celle şânuhu, Hakk Dîn’e îmân etmiş ve Hakk Dîn’e îmânlarının gereğince yaşamayı bir hayat tarzı ve ilkesi hâline getirmiş Mü’min/Mü’mine Muslimanlar olarak öyle dememizi emrediyor:

“Ölün azgın öfkenizle!”

Peki ama kime?

Âlemlerin Rabbi olan ALLAH’ımız, celle şânuhu, mubârek Âlu İmrân sûresinin 118., 119., ve 120. âyet-i kerîmelerinde Mü’min/Mü’mine Muslimanlar olarak

  • Aklımızı, düşüncelerimizi etkileyip bulandırarak, bizi, zihnimizin olduğu kadar bedenimizin de yozlaşmasına yol açan, ızdırâb verici, üzerimizde iz bırakıcı bir bozulmuşluk hâline düşürmek için ellerinden gelen her türlü çabayı sarfedenlere;
  • Bize korku dolu çok büyük bir sıkıntı yaşatıp, bizi allak-bullak edecek olan her şeyi büyük bir tutkuyla hoşlanarak arzulayanlara;
  • Bize karşı duydukları o tiksinti dolu yoğun nefret, ağızlarından gözle görülecek şekilde dökülerek apaçık ortaya çıkıp belli olan ama iç dünyalarında bize karşı gizledikleri, dillendirdiklerinden çok daha kötü olanlara;
  • Biz onları önyargısız bir şekilde sevdiğimiz halde, bizi asla sevmeyenlere;
  • Biz ALLAH’ın, celle şânuhu, bütün kitaplarına, insanlar tarafından tahrîf edilmiş kısımları dışında kalan kısımları hâriç, îmân ettiğimizi bildikleri için bizimle yüz yüze-karşı karşıya geldikleri zaman “Biz de Hakk ve Hakîkat’e îmân ediyoruz!” deyip ama kendi başlarına kaldıkları zaman bize karşı olan şiddetli öfkelerinden parmaklarını ısıranlara;
  • Bize hakîkî anlamda mutluluk veren güzel bir iyilik dokunduğu zaman üzülenlere ama bize ciddî sıkıntılar doğruran bir kötülük isâbet ettiği zaman da mutlu olanlara “Ölün azgın öfkenizle! Şu kesin bir gerçek ki, ALLAH insanların iç dünyalarının özüne nüfuz ederek, orada taşıyıp beslediklerini nitelik olarak derinliğine, nicelik olarak tüm ayrıntılarıyla bilir!” dememizi emrediyor!

Peki bu yeterli mi?

Mü’min/Mü’mine Muslimanlar olarak nasıl koruyacağız kendimizi bu korkunç gürûha karşı?

Onun yol ve yöntemini de apaçık bildiriyor Rahmân ve Rahîm olan ALLAH’ımız, celle şânuhu:

Önce sabredeceğiz! Yâni bize revâ gördüklerine, her türlü saldırı ve sataşmalarına, yalanlarına, sergiledikleri ikiyüzlülüklere katlanacak mıyız?

HAYIR!

Ve bir kere daha:

HAYIR!

Sabretmek, katlanmak ya da Arabcasıyla “tahammül etmek” demek değildir!

Sabretmeyi, tahammül etmek zannedenimiz çoktur ne yazık ki!

Bizi “Kur’ân Türkçesi” kullanmaktan zorbaca kopartanlar bu kavram kargaşasına, işlerine öylesi geldiği için, bilerek-isteyerek yol açmışlardır!

Sabretmek, katlanmak ya da Arabcasıyla “tahammül etmek” demek değildir!

Sabretmek, “şartlar ne olursa olsun Hakk Dîn’e îmânın gereği olan tavrı gösterip, duruşunu bozmamak” demektir!

EVET!

Sabredeceğiz, yâni o korkunç gürûhun sergilediği her türlü saldırı ve sataşma, yalan ve ikiyüzlülükler karşısında Hakk Dîn’e îmânın gereği olan tavrı gösterip, duruşumuzu bozmayacağız!

Sonra?

Takvâ ortaya koyacağız, yâni ALLAH’ımızın, celle şânuhu, mubârek Kur’ân’da bildirdiği bütün emir, kural, ölçü ve yasakları insanı yaratılış amacına zarar verebilecek her türlü tehlikeden korumak için koyduğunu idrâk edip ALLAH’ımıza, celle şânuhu, karşı bir sorumluluk bilinci oluşturarak, bu sorumluluk bilincini taşımanın gereklerini yerine getirmeye büyük bir titizlikle azmedeceğiz!

“İşte o zaman onların zor kullanarak kötülük yapmak üzere tezgâhladıkları hîleleri size asla zarar veremez!” buyuruyor Rabbimiz!

ELHAMDULİLLAH!

Ama…

Ya o korkunç gürûhun zor kullanarak kötülük yapmak üzere tezgâhladıkları hîleleri tutuyorsa, yâni aklımızı, düşüncelerimizi etkileyip bulandırarak, bizi, zihnimizin olduğu kadar bedenimizin de yozlaşmasına yol açan, ızdırâb verici, üzerimizde iz bırakıcı bir bozulmuşluk hâline düşürebiliyorsa ve bize korku dolu çok büyük bir sıkıntı yaşatıp, dünyamızı allak-bullak edebiliyorsa?

Sabretmenin ne demek olduğunu doğru-dürüst bilmediğimiz için “şartlar ne olursa olsun Hakk Dîn’e îmânın gereği olan tavrı gösterip, duruşumuzu bozmamayı” başaramıyoruz ve de ALLAH’ımızın, celle şânuhu, mubârek Kur’ân’da bildirdiği bütün emir, kural, ölçü ve yasakları insanı yaratılış amacına zarar verebilecek her türlü tehlikeden korumak için koyduğunu idrâk edip ALLAH’ımıza, celle şânuhu, karşı bir sorumluluk bilinci oluşturarak, bu sorumluluk bilincini taşımanın gereklerini yerine getirmeye yeterince büyük bir titizlikle azmetmiyoruz demektir!

Artık varın, kararınızı siz verin!

* * *

Evet!

“Sebeb-i nüzûl günceldir!”

Bu böyle biline!

Hâlâ “târihselci” bir yaklaşım sergilemekte ısrâr eden kardeşlerimize selâm, yolumuza devam!

* * *

Bismillahirrahmânirrahîm… Siz ey Hakk Dîn’e îmân etmiş ve Hakk Dîn’e îmânlarının gereğince yaşamayı bir hayat tarzı ve ilkesi hâline getirmiş olanlar! Sizin dışınızda olup Hakk Dîn’e îmân etmedikleri için ALLAH nezdinde değer bakımından sizden düşük seviyede olanlardan asla sırdaş edinmeyin, onlarla iş ya da özel hayatınızın öncelikle ve özellikle yalnızca sizi ilgilendirdikleri için mutlaka gizli kalmaları gereken taraflarını paylaşmayın, onlarla bu derece yakın ve samîmî bir ilişki içinde olmayın! Çünki onlar aklınızı, düşüncelerinizi etkileyip bulandırarak, sizi, zihninizin olduğu kadar bedeninizin de yozlaşmasına yol açan, ızdırâb verici, üzerinizde iz bırakıcı bir bozulmuşluk hâline düşürmek için ellerinden gelen her türlü çabayı sarfederler ve size korku dolu çok büyük bir sıkıntı yaşatıp, sizi allak-bullak edecek olan her şeyi büyük bir tutkuyla hoşlanarak arzularlar! Gerçekten de size karşı duydukları o tiksinti dolu yoğun nefret ağızlarından gözle görülecek şekilde dökülerek apaçık ortaya çıkıp belli oldu! Andolsun ki, iç dünyalarında size karşı gizledikleri, dillendirdiklerinden çok daha kötüdür! İşte, eğer hep aklınızı Hakk ve Hakîkat doğrultusunda kullanarak düşünegeldiyseniz, bu İlâhî Mesajlarımızı size böyle Hakk ve Hakîkat’in apaçık delilleriyle apaçık açıklayıp apaçık anlaşılır hale getirerek bildiriyoruz!

Ha! Siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz! Ama andolsun ki, onlar asla sevmez sizi! Ve andolsun, siz ALLAH’ın bir araya getirilmiş hükümlerinin, insanlar tarafından tahrîf edilmiş kısımları dışında kalan tamamına îmân ettiğiniz için sizinle yüz yüze-karşı karşıya geldikleri zaman “Îmân ettik!” derler! Ama andolsun ki, kendi başlarına kaldıkları zaman size karşı olan şiddetli öfkelerinden parmaklarını ısırırlar! Onlara de ki: “Ölün azgın öfkenizle! Şu kesin bir gerçek ki, ALLAH insanların iç dünyalarının özüne nüfuz ederek, orada taşıyıp beslediklerini nitelik olarak derinliğine, nicelik olarak tüm ayrıntılarıyla bilir!”. Eğer size hakîkî anlamda mutluluk veren güzel bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Ve andolsun, size ciddî sıkıntılar doğruran bir kötülük isâbet ettiği zaman da ondan dolayı mutlu olurlar! Ama andolsun, eğer sabrederseniz, yâni şartlar ne olursa olsun Hakk Dîn’e îmânın gereği olan tavrı gösterip, duruşunuzu bozmazsanız ve andolsun ki, ALLAH’ın bildirdiği bütün emir, kural, ölçü ve yasakların insanı yaratılış amacına zarar verebilecek her türlü tehlikeden korumak için koyduğunu idrâk edip ALLAH karşısında bir sorumluluk bilinci oluşturarak bu sorumluluk bilincini taşımanın gereklerini yerine getirmeye büyük bir titizlikle azmederseniz, onların hileleri size asla zarar veremez! Şu kesin bir gerçek ki, ALLAH, onların kasıtlı olarak, bilerek-isteyerek yapıp-ettikleri herşeyin niteliğini, gâyesini, kendisiyle olanı ve kendisinden kaynaklananları özüne nüfuz ederek, nitelik olarak derinliğine, nicelik olarak tüm ayrıntılarıyla bilendir. 3 Âlu İmrân 118, 119, 120

 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.