islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
16°C
İstanbul
16°C
Az Bulutlu
Pazartesi Az Bulutlu
17°C
Salı Az Bulutlu
17°C
Çarşamba Az Bulutlu
19°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
18°C

YUSUF SURESİ

YUSUF SURESİ
26 Haziran 2023 09:30
A+
A-

GİRİŞ

Mekke’de nazil olmuş olan Yusuf Suresi, tertip sırasına göre Kur’an-ı Kerim’in on ikinci ve iniş sırasına göre elli üçüncü suresidir. 111 ayetten oluşan bu sure, baştanbaşa Yusuf kıssasını anlatmaktadır. Bu nedenle Yusuf Suresi diye isimlendirilmiştir.

1 – METİN VE MEAL

 الر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ {1} إِنَّا أَنزَلْنَاهُ قُرْآناً عَرَبِيّاً لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ {2} نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ أَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ هَـذَا الْقُرْآنَ وَإِن كُنتَ مِن قَبْلِهِ لَمِنَ الْغَافِلِينَ {3}

1 – Elif lâm râ. Bunlar, apaçık kitabın ayetleridir.

2 – Biz onu, aklınızı çalıştırasınız umudu ile Arapça bir Kur’ân olarak indirdik.

3 – Biz sana bu Kur’ân’ı vahiy etmek sureti ile geçmiş toplumların kıssalarını en güzel bir üslupla açıklıyoruz. Gerçekten sen, daha önce bunlardan haberdar değildin.

2 – MUKATTAA HARFLER

 Kur’an-ı Kerim’in çeşitli sureleri, burada olduğu gibi bazı harflerle başlamaktadır. Bu tür harflere mukattaa harfleri denmektedir. Bazı âlimler, bu harfleri kendi görüş ve kanaatlerine göre yorumlamışlardır. Bu harflerin manası net bir şekilde bilinmemektedir. Bunların gerçek manasını ancak Allah bilir. İlk ayette bu harflerden sonra Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’in apaçık bir kitap olduğunu haber vermektedir. Kur’an-ı Kerim’de bu harfler gibi manası belli olmayan bazı rumuzlar vardır. Onun dışında bilgi veren ayetlerin manası apaçık bir şekilde bilinmekte anlaşılmaktadır.

İkinci ayette yine Kur’an-ı Kerim’in apaçık bir şekilde anlaşıldığı anlatılmaktadır. Ancak bu ayetin baş tarafında aklı çalıştırmanın gerektiğine dikkat çekilmiştir. Çünkü akıl olmadan Kur’an-ı Kerim yeterli derecede anlaşılamamaktadır.

3 – AKIL

Akıl, düşünmek, idrak etmek, kavramak bağlamak, tutmak, engel olmak, bilgi elde etme gücüne sahip olmak ve benzeri anlamlarda kullanılan Arapça bir kelimedir. Istılah açısından ise akıl, varlıkların güzellik, çirkinlik, kemal ve noksanıyla ilgili özelliklerini idrak etme kabiliyetidir. Bir bakıma akıl, hayırlı olan iki şeyden hangisinin daha hayırlı olduğunu, şer olan iki şeyden hangisinin daha az şerli olduğunu kavraya bilme özelliğidir. Akıllı olmak, ahmak olmanın zıddıdır.[1] Aslında akıl için çok çeşitli tanımlar yapılmıştır. Diğer bir ifade ile akıl, zihinsel faaliyetin muntazam bir şekilde işlenmesidir. O da nefsin, en faydalı olan şeyi ortaya çıkarma kabiliyetidir. Eşyanın hakikati, akılla idrak edilir. Bir görüşe göre aklın yeri beyin, diğer bir görüşe göre ise kalptir. Akıl, özel müşahede ile idrak edilen mücerret bir cevherdir. Ahmed Naim Babanzâde (ö. 1353/1934), hem Doğuda hem de Batıda akıl ile ilgili yapılmış bu ve benzer tanımları geniş bir şekilde bir araya toplayıp konu ile ilgili çeşitli yorumlarda bulunmuştur.[2] Genel olarak mantıksal süreçlere dayanan ve problem çözmeye yönelik işlenen mantıklı, tutarlı, sistemli düşünmeye, akıl yürütme denmektedir.[3]

Her zaman için insana yarar sağlayan ve ilmi kabul eden en büyük kuvvet, hiç şüphesiz akıldır. Akıl, yaratılıştan insanda var olan fıtri akıl ve sosyal hayatta deney ve tecrübelerle kazanılan akıl olmak üzere iki kısım halinde değerlendirilmektedir. İnsan fıtri akla, manevi cevhere sahip olmazsa, sonradan deney ve tecrübelerle elde edilen aklın faydası olmamaktadır. Ona göre esas akıl, insanda fıtri olarak yaratılıştan var olan fıtri akıldır. Onun için Hz. Muhammed (sav.), “Allah, akıldan daha değerli bir şey yaratmamıştır”[4] diye buyurmuştur. Tabii akla ilaveten sonradan deney ve tecrübelerle kazanılan akıl ise, insanı çeşitli kötülüklerden korur ve iyiliklere yönlendirir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

وَمَا يَعْقِلُهَا إِلَّا الْعَالِمُونَ

Ancak bilenler, akıl ederler.”[5] Başka bir ayette de Yüce Allah,

فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ

Eğer bilmiyorsanız, ilim sahiplerine sorun[6] diye emir buyurmaktadır.

Akıl kelimesi, türevleriyle birlikte Kur’an-ı Kerim’de kırk sekiz defa geçmektedir[7] ve Yüce Allah aklı tekrar tekrar gündeme getirerek onu gerektiği gibi kullanmayı emretmektedir. Bu durum, Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de akla verdiği değeri göstermektedir. Bundan anlaşıldığına göre akli olgunluğa erişmiş bir toplum için gönderilen İslam dini, akılcı bir dindir. Ancak İslam âlemi asırlardan beri akıl ve düşünceye sırt çevirdiği için, taklit hastalığı içerisinde bocalayıp durmaktadır. Müslümanlar, bu nedenle Kur’an-ı Kerim hakkında çeşitli tefsir kitaplarını yazacaklarına, daha önce yazılmış tefsirlerin şerhleriyle meşgul olmuşlar. Ahiret gününde Yüce Allah bizlere, şunun bunun yazmış olduğu eser ve şerhleri okuyup okumadığımızı sormayacak; ancak Kur’an-ı Kerim’i anlayıp anlamadığımızı, onunla amel edip etmediğimizi soracaktır.

Kur’an-ı Kerimde akla uygun değilmiş gibi görülen çeşitli ayetler yorumlanmaktadır. Kur’an-ı Kerimle aklın uyumlu oldukları, aralarında herhangi bir zıtlığın bulunmadığına dair bilgiler, hadis usulü kaynaklarında yer almaktadır. Hadis usulü metinlerinde metin tenkidi, hadis metninin Kur’an-ı Kerim, sahih sünnet, salim akıl ve benzeri kriterler açısından değerlendirilmektedir. Kur’an-ı Kerim’in ruhuna ve akla dayanan felsefi yorumlara ters düşen hadisler, muteber kabul edilmeyip terk edilmektedir.[8] Akli verilere dayanan ilim ile sahih din, daima barışık olurlar. Çünkü ikisi de hakikate dayanmaktadır. İki hakikatin çatışması ise, mümkün değildir.[9]

Yüce Allah, başka varlıklara vermediği aklı insanlara vermiş ve bununla insanları diğer varlıklardan üstün kılmıştır. İnsanlar akıllarını kullanarak dünyayı mamur hale getirmekte ve diğer varlıklardan yararlanarak onları idare etmektedir. Kesin olarak bilin ki, her faziletin bir esası ve her edebin de bir kaynağı vardır. Hiç şüphesiz faziletlerin esası ve edebin kaynağı akıldır. Allah, aklı din için asıl kaynak ve dünya için temel direk kılmıştır. Yüce Allah aklı, dini yükümlülükler için şart koşmuştur. O, aklı olmayanı sorumlu kılmamıştır. İnsanlar, farklı inanç, arzu ve isteklere sahip olmalarına rağmen, akıl sayesinde bir araya gelip aralarında toplumsal uzlaşı ve barışı sağlamaktadırlar. Dünya, aklın verdiği isabetli kararlarla imar ve idare edilmektedir. İnsan için arzu edilen en faziletli şey, hiç şüphesiz akıldır ve insan için en zararlı olan şey ise, hiç şüphesiz aklın zıddı olan cehalettir. Ona göre insana verilen en büyük nimet akıldır ve ona isabet eden en kötü musibet ise, cehalettir. Akıl sayesinde hakikatler anlaşılır, iyilik ve kötülük birbirinden ayırt edilir. Onun için akıl hakkında çeşitli felsefi ifadeler ve edebi şiirler yazılmıştır. Konuyla ilgili uzun uzadıya yazılmış bir şiirin ilk mısraının anlamı şöyledir: “İnsanın mali/maddi durumu yeterli olmasa da, aklı ona toplum içerisinde değer kazandırmaktadır.”[10]

Tanımlarından da anlaşıldığı gibi din ve akıl, birbirlerine çok yakın olan iki kavramdır. Hatta bazen aynı anlamda kullanıldıkları da vardır. Zaman zaman akıl yanılabilmekte ve özellikle de nefsin etkisinde kalabilmektedir. Akıl birçok şeyi bildiği halde, bazen menfaat onu devre dışı bırakmakta ve insan bile bile menfaati gereği akla uymayıp nefsine uymaktadır. Bu nedenle Yüce Allah başlangıcından bu yana insanların imdadına yetişmiş ve onlara doğru yolu göstermek için peygamberler göndermiş, onlar vasıtasıyla kutsal kitaplar indirmiş ve bir nevi aklı uyararak ona doğru yolu göstermiştir. Bütün peygamberlerin ve bütün mukaddes kitapların hedefinde, insanların akıllarını kullanmaları, onu hava ve hevesin/nefsani duyguların etkisinden koruma arzusu yer almaktadır. Dolayısıyla bütün ilahi dinlerin hedefinde, aklı korumanın var olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü bütün peygamberlerin ve bütün mukaddes hitapların ana hedefi, tüm insanların malını, canını, neslini/namusunu, dinini ve aklını korumaktır.[11] Hz. Ali (ö. 40/661) ne güzel söylemiş: “Servetin en büyüğü, akıldır.” “Akıl olgunluğa erince, boş sözler yok olur gider.”[12]

4 – KUR’AN KISSALARI

Yusuf Suresinin üçüncü ayetinde, geçmiş toplumların kıssalarının en güzel bir üslupla açıklandığı anlatılmaktadır. Kur’an-ı Kerim’in üçte biri kıssalardan oluşmaktadır. Yusuf kıssasının bunlar arasında önemli bir yeri vardır. Bu kıssa, en mükemmel bir edebi üslupla anlatılmakta ve onda çok yönlü mesajlar verilmektedir.

SONUÇ

Kur’an-ı Kerim’in her suresinde, hatta her ayetin kısa cümlelerinde bile çok yönlü bilgi ve mesaj verilmektedir. Kur’an kıssalarında sosyal hayatın her alanıyla ilgili mesajlar verilmektedir. Yusuf kıssasının bu alanda çok önemi vardır. Çünkü bu kıssada hayatın her alanıyla geniş bilgiler verilmektedir. Aklıselim sahibi her insanın çok okuması, özellikle bu kıssalardan ders ve ibret alması gerekmektedir.

Anahtar Kelimeler: Yusuf Suresi, Kur’an kıssaları, mukattaa harfleri, akıl.

 

[1] el-Halil b. Ahmed, “akale”, Kitabu’l-Ayn, s. 664 d.; İbn Manzûr, “akele”, Lisânü’l-Arab, XI, 458 vd.; Luvis, “akele”, el-Muncid fi’l-Luğati ve’l-A’lâm, s. 520.

[2] Bkz. Ahmed Naîm Babanzâde, Mebâdiu Felsefe/İlmü’n-Nfs Tercümesi, İz Yayıncılık, İstanbul 2017, s. 356 – 368.

[3] Selçuk Budak, “akıl yürütme”, Psikoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara 2017, s. 26.

[4] el-Hüseyn b. Muhammed er-Rağıp el-İsfahânî, “akele”, el-Müfredât fî Ğarîbi’l-Kur’ân, Kahraman Yayınları, İstanbul 1986, s. 511; Muhammed Abdurrauf el-Münâvî, Feyzu’l-Kadîr Şerhu’l-Camii’s-Sağîr, Matbaatu Mustafa Muhammed, Mısır 1938, V, 444; hadis no: 7901.

[5] el-Ankebût 29/43.

[6] en-Nahl 16/43.

[7] Abdulbaki, akele” el-Mu’cemu’l-Mufehres li Elfâzi’l-Kur’âni’l-Kerîm, s. 468 vd.

[8]Bu konuda geniş bilgi için bkz. Mustafa Ertürk, Metin Tenkidi, Fecr Yayınları, Ankara 2017, s. 67 vd.; H. Musa Bağcı, Hadis Tarihi ve Usulü, Bilimsel Araştırma Yayınları, s. 339 vd.; Salih Karacabey, Hadis Tenkidi, Emin Yayınları, Bursa 2013,  s. 278 vd.

[9] Ahmed Naim Babanzâde, İslâm Ahlakının Esasları, notlar ilave ederek sadeleştiren: Recep Kılıç, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2014, s. 105.

[10] Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Habib el-Mâverdî, Edebu’d-Dünya ve’d-Din, thk. Mustafa es-Sekkâ, Şirketu Mektebe ve Matbaati Mustafa el-Bâbî el-Halebî ve Evlâdihi, Mısır 1973, 19 vd.

[11] el-Gazzali, el-Mustasfa, I, 288: Ebû İskhâk İbrahim b. Musa b. Muhammed el-Gırnâtî eş-Şâtıbî, el-Muvafekat fi Usuli’ş-Şeria, thk. Abdullah Derrâz, Dâru’ll-Ma’rife, Beyrut 2010, II, 326; el-Amidi, el-İhkam fi Usuli’l-Ahkâm, III, 252; Ebu Zehra, Kur’an Nizamı, s. 61; Mustafa Baktır, İslam Hukukunda Zaruret Hali, Ankara 1981, s. 177 vd.; Eskicioğlu, İslam Hukuku Açısından Hukuk ve İnsan Hakları, s. 280 vd.

[12] Manastırlı Rıfat Bey, Dört Halifeden İnciler, Beyan Yayınları, İstanbul 2017, s. 43, 44.

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar