islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5633
EURO
34,9936
ALTIN
2.449,25
BIST
9.716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cumartesi Hafif Yağmurlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C
Salı Az Bulutlu
19°C

Yabancılaşma ve Aşağılık Kompleksi

Yabancılaşma  ve Aşağılık Kompleksi

Yabancılaşma, sosyolojik bir kavram. Bu terim, bir topluma ait değer ve kültürün kaybı ve onlardan uzaklaşma ve farklılaşmayı içine alan sosyal bir değişme  olayını gündeme getirmektedir.  Yabancılaşma konusu, aslında Türkiye’de batılılaşma ile başlayan bir  olay olarak dile getirilmekle birlikte, aslında daha derin ve  köklü bir gerçek olarak ona yaklaşmak gerekir.

Özellikle İslam dini yabancılaşmayı, Allah ve onun dinine karşı  dünya ve onun kazançları olarak bilinen  mal, eşya, eş ve statü gibi  imkan ve kazançların; dine karşı bağlayıcı ve insanı değiştirici bir noktaya gelmesi olarak açıklar. Kur’an ve Peygamber hadislerinde “dünyevileşme” kelimesi ile yabancılaşma olayının başladığı ifade edilir.

Bilindiği gibi dünya hayatı, Kur’anda  bir  kazanç ve uğraş yeri olarak olarak kabul edilir ve hayatın gayesi haline getirilmez. Dünyevileşme ise, insanın dünya hayatını kutsallaştırması ve öte dünyanın ihmal edilerek, materyalist ve faydacı bir  hayatın gaye edilmesi  olarak  tasvir edilir.

Türkiye, Meşrutiyet döneminde batıya açılma hareketini; kendi ihtiyacı  ve tercihi ile gerçekleştirmedi.  Kendi bilgi kaynaklarını ve sosyal yapının ihtiyacını bilmeyen bir grup  maceraperest ve kültürel açıdan sığ bir  gençlik grubunun ve onları yönlendiren ideolojik batı entelijansyasının yol göstermesi  ile gerçekleştirdi.  Bu yüzden, halktan kopuk ve toplumun ihtiyaç ve tercihlerinden farklı bir istikamette gelişti.

Batı’nın ilmi, karşı çıkılmaz ve eleştirilemez bir hakikat olarak benimsendi. Avrupa’da Hristiyanlığın, din adamları tarafından bozulması ve menfaat kaynağı olarak görülmesinden sonra ilim, batı toplumunun dayanacağı bir “din” şeklinde kabul edildi.  Bunun kaynağı da insanın aklı ve sezgileriydi  Belki, batı için böyle bir  sonuç  kaçınılmazdı. Fakat, batı’nın kilise zulmüne ve onun ilme zıt  tutumlarına İslam dünyasında benzer bir örnek bulmak mümkün değildir.

Buna rağmen Doğu ve İslam dünyasıda, batı’nın yabancılaştırıcı düşüncesinin etkisi altında, çok büyük bir aşağılık kompleksi oluştu. Bu durum, aydın insanların da içinde olduğu bütün kitlelere nüfuz eden bir virüs gibi, batı dışı her bilgiyi ve kaynağı hor gören ve reddeden bir kanaati ortaya çıkardı.

Bu kompleks, sadece bilgi ve sanat hayatını değil; aynı zamanda yaşayışı ve onu ait her  parçayı “acaba batı’ya ne kadar uygundur” kaygısı ile değerlendirmeye çalıştı.  Müslüman bir insan, namaz kılıyor veya başka bir İslami görevi yapıyorsa, “acaba, başkası buna ne der” gibi, aslında  yabancılaşmanın getirdiği  aşağılık duygusundan kaynaklanan “köleliliğe has psikolojik bir tavrı” ortaya çıkardı. Maalesef, ben de dahil, birçok insanın zaman zaman, “acaba nasıl karşılarlar ve ne derler” gibi kompleks ile  kendimiz olmaktan bizi uzaklaştıran bir  “düşünce fanusu” içine girmemize sebep oldu.

Artık bu Fanus’tan çıkma zamanı geldi.  Çünkü böyle bir Fanus’tan çıkmaz ve üzerimizde İslam dininin bizi sunduğu  Müslümanca yaşama  sorumluluğu ve  vaadini yerine getirememe ve batı düşünce ve sistem anlayışlarından oluşan  fikri ve ruhu  ağırlıkları kaldıramazsak, bizim ne  özgün bir kültür ve yaşama sistemi  sahip olabilme ve  ne de bununla herhangi bir sosyal meseleyi çözebilme imkanımız bulunmayacaktır. İslam dini, kendine ait bir hayat tarzı ve insan tipi oluşturduğu için, onu sadece bir “ibadet ve ahlak dini” olarak görmemiz mümkün değildir. Dolayısıyla İslam, bir düşünce ve yaşama tarzı olarak, diğer felsefe ve sosyal doktrinlerin dışında bir değer sistemi inşa etmesinden dolayı, yaşayış düzenlerine bir alternatif görüş olarak düşünülmek durumundadır.  Ve dolayısıyla, başka görüş ve hayat tarzlarının kavram ve kültürleriyle değil, kendi  inanç ve yaşama kültürüyle  açıklanması gerekir.

Zaten, kimlik krizi dediğimiz hadise de budur. Kendiniz olamadan, başkalarının zihni ve duygusal özelliklerini benimseyip, onları taklit etmek ve kendi varlığınızı onların varlığına bağlamak.  Lütfen, kendimizi her an; kendi  varlığımız, inanç dünyamız, kültürümüz ile  mi, yoksa; başka dünyaların kalıplaşmış  hükümleri ile mi yönlendirmeye çalıştığımızı düşünelim.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.