islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
16°C
İstanbul
16°C
Az Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
16°C
Salı Az Bulutlu
18°C
Çarşamba Az Bulutlu
19°C

Almanya Seyahatim (Hamburg, Berlin, Münih)

Almanya Seyahatim  (Hamburg, Berlin, Münih)
10 Aralık 2023 10:00
A+
A-

1976 Ramazan’ında Almanya’nın Hamburg şehrinden bir cami derneği, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan Ramazan ayında vaaz etmek üzere bir hoca istedi. Diyanet’te üst düzey bir görevli olan Hamdi Mert’in tavsiyesi üzerine benim ismimde karar kılındı.

Diyanet’in organize ettiği bir grup olarak kara yoluyla Almanya’ya gittik. Ben Hamburg’a geçtim. 44 yıl geçti. Takip edilen ülkeler güzergahını ve kimlerle birlikte gittiğimizi hatırlamıyorum. Yolculuğumuzla ilgili olarak hafızamda kalan tek anı, yolculuk sırasında bazı ülkelerden geçerken evlerin pencerelerindeki saksılarda gördüğüm rengarenk çiçekler /güllerdi.

Saksılarda Gördüğüm Rengarenk Çiçekler

Allah amaçsız bir şey yaratmaz. Ben bugüne kadar güllerden reçel dışında yemek yapıldığını duymadım. Rabbimiz, çiçekler dahil bitkilerle yeryüzünü güzelleştirdiğini açıklıyor. (el-Kehf 18/7) İçindeki nimetlerle bütün yeryüzü biz insanlar için yaratıldığına göre çiçeklerin yaratılış amacı bizim estetik duygularımızı beslemek ve geliştirmek olsa gerek. (el-Bakara 2/29) Bu sebeple bizler de bahçelerimizde, yoksa saksılarda olsun çiçekler, güller yetiştirmeliyiz.

Yorgun argın menzilimize vardık, ama ne yorgunluk. Vaaza çıktıysam/ çıkarıldıysam da teravihi kıldıramadım. Mevcut imam veya imamlık yaptırılan kişi namazı kıldırdı. Teravih kılarken yarı uyku halindeydim. Allah şanını artırsın Peygamberimiz “Yolculuk meşakkattir/bir tür çiledir” buyururken ne anlamlı bir tespit yapmış.

Vaaz edip namaz kıldıracağımız mekân küçük gibiydi. Hatırlayabildiğime göre orta büyüklükteki bir binanın alt katıydı. Yanı başında da bir Almanın işlettiği marangoz atölyesi vardı.

Vaazlarım İlginç ve Faydalı Görülüyordu

Cami derneğinin başkanı Türkiye’de bir ara senatörlük yapmış olan bir zattı. Kendisi bir Alman kadınla evliydi. İçinde içki de satılan küçük bir marketleri vardı. Market, cami dediğimiz mekâna yakın ve merkezi bir konumdaydı. Cami derneğinde benimle ilgilenen kişinin adı yanılmıyorsam Ahmet idi.

Dernek yönetiminin başkanla araları pek de iyi değildi. Düzeyli ve tecrübeli bulduğum için başkanla mekânına da giderek birkaç defa görüştüm. Bu sebeple dernekçe üzerimde engelleyici baskı kurulmak istendi. Biletimi alıp geri dönmeyi göze aldım ve üzerime gelmemeleri için açıkça tavır koydum. Onurunuzu korumak gerekiyor. Yoksa sizi, verecekleri bir iki bin markla yönetmek istiyorlar. Dik başlı değil ama kibre düşmeden başı dik olmak gerek.

Yaptığım Teravih ve Cuma namazı öncesi vaazlar ve hutbelerim cemaatimize ilginç geliyor, beğeni topluyor idiyse de benim için olağandı. Günler birbirine benzer şekilde geçiyordu.

Fahişeler Cam Kafeste Kendilerini Teşhir Ediyorlardı

Hamburg bir liman şehriydi. Mafyası da vardı. Polisiye olaylar eksik olmazmış. Pek tabii ki dinimizin Müslümanlar için haram kıldığı eğlence türleri de çeşitli ve bolcaydı.

Ben otuz bir yaşındaydım, cemaatimizden akranım gibi olanlar ‘Hocam gelmişken gayr-ı meşru yerleri gezdirelim’ dediler.

Gittik, modern köleler olan fahişelerin mekân tuttuğu bölge  kalabalıktı. Fahişeler kendilerini, icray-i sanat ettikleri odalarının önündeki cam kafesler içinde teşhir ediyorlardı. Geleceğin İslâm’a Göre Cinsel Hayat kitabının yazarı olacak olan benim için bu tür geziler faydalıydı. Ama insan tedirginlik de yaşıyor, çünkü İslâmî duyarlılıklarımız sebebiyle alışmamışız bu tür gezintilere. İyi ki de alışmamışız. Çünkü insan yanılabilir varlıktır. Hatalarınız da İslâm’a mal edilir. Gizli kalacak günah yoktur.

Berlin’e Davet Edilişim

Günler birbirini kovaladı. Ramazan’ın yirmilerinde beni Berlin’e davet ettiler. Organizeyi sanırım Diyanet yapıyordu. Gittim, böylece Berlin’i de de görmüş oldum. Berlin Duvarı henüz yıkılmamıştı. Uzaktan Doğu Almanya tarafını da görmüş olduk. Doğu Almanya’dan Batıya kaçış hikayelerini dinledik. Bir hafta kadar camide vaaz, evlerde sohbet ettim.

Şehitlik Beni Çok  Etkiledi

Rabbime hamdederim duygulu bir insanım. Berlin Şehidlik Camii beni çok çok etkiledi. Şehitlikte, başta Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi Türkleri olmak üzere bir çok İslâm ülkesinden yatırlar vardı. Şehitlik Camiinde yaptığım Kadir Gecesi vaazımı unutamıyorum. Şehitliğin gurbeti üzerime çökmüştü. Cemaatle birlikte gözyaşlarımız sel olmuştu. İçin için dualar ettik. Ben ayrıntıları hatırlamıyorum ama meleklerin konuşmalarımızı kayda geçirdiği ve görüntülerimizi filme aldıklarına şüphemiz yok.

Sohbetlerimiz de feyizli geçiyordu. Yaş dökülmedik meclisimiz yok gibiydi. Bu sohbetlerimize katılan bir kardeşimiz şöyle diyordu:

– Ülkemizden ünlü falanca ve filanca hocalar da geldi ama bu kadar yürek sızımız olmadı, böylesi de bilgilenmedik.

Bütün nimetler Rabbimizdendir. Ona hamdederiz.

Konya Müftüsü Merhum İsmet Karaokur Efendi

Berlin’deki en büyük hatıralarımdan biri benim için bir tür tevazu âbidesi olan Konya Müftüsü İsmet Karaokur Hocamızla olan anımdır. Onu hiç unutmadım, İnşaallah untmayacağım da. Özetleyeyim:

Berlin’de beni eski bir apartmanın beli bükülmüş ihtiyar gibi duran dairesinde ağırladılar. Dairede benden önce Ramazanın başında Ülkemizden gelmiş olan Konya Müftümüz İsmet Karaokur Hoca kalıyordu. Yatılacak oda tekti. Bir karyola ve bir de yer yatağı vardı.

Hocamız benden yaşça büyüktü, Aramızda, sonradan öğrendiğime göre 12 yaş vardı. Üstelik il müftüsüydü. Yatma zamanı gelince ben hemen soyunup yer yatağına giriverdim. Ama hocamız gelip başımıza dikildi ve karyolaya geçmemi işaret etti. Israrla karşı çıkmama rağmen, ‘sen misafirsin’ diyerek karşı koyamadığım daha büyük bir ısrar gösterdi ve beni karyolaya yatırdı. Bu olayı 1976 yılından beri gönül müzemde mahfuz tutuyorum. Hatırladıkça da rahmet diliyorum. Muhatabını ruhen ve ahlâken geliştiren böylesi alçak gönüllü tavırlar unutulabilir mi? Böylesi tevazu sahipleri gözlerde büyümez, gönüllerde taht kurmaz mı?

Bir Konferans İçin Münih’e Gidişim

Berlin’den Hamburg’a dönüp de mi Münih’e gittim. Yoksa doğrudan mı Münih’e geçtim. Hatırlamıyorum. İkincisi olsa gerek.

Münih konferansımızı, bir kültür merkezi olarak hatırladığım İran Camiinde verdim. Merkez güzel görünümlüydü. Kartpostalı da vardı. Mahşeri bir kalabalık salonu serapa doldurmuştu. Dinleme arzusu doruktaydı. Heyecan bana da geçmişti. Konumuz da ‘İslâm’da Sosyal Adalet’di. Konuya hakimdim. Çünkü bu konuyu Süleymaniye Caminde on kadar hutbeyle sunmuştum.

Rabbimin yardımıyla başarılı bir konferans oldu. Daha sonra bu konferansımızı iki kaset halinde hazırlayıp satışa da sundular.

Konferans sonrasında beni davet eden dernek başkanı bana beş yüz mark verdi. Gerçekten almak istemedim. Alma adetim yoktu. Anadolu konferanslarımda da yalnızca yol parasını alırdım. Parayı almak istemeyince akıllı ve tecrübeli bir kişi olan dernek başkanı bana şöyle dedi.

Parayı al. Bizim de adetimizi bozma. Biz senin gibi hocalar nerden bulacağız. İhtiyacın yoksa başkalarına verirsin.

Doğru söze nedir? Her hocaya, babası benim gibi altı daire geçimlik bırakmamıştı. Onların büyük çoğunluğu ihtiyaçlıydı, almak istemeleri de doğal olandı.

Bayram İyice Yaklaşmıştı

Hamburg’a döndüm. Artık bayrama bir iki gün kalmıştı. Ben de az çok tanınmıştım. Dernek yöneticilerimiz bayram namazı için büyükçe bir spor salonunu tutmuşlardı.

Bayram sabahı gelmeye başlayan cemaatimiz gerçekten göz doldurucu büyüklükteydi. Sabah namazını kıldırdıktan sonra vaaz etim. Vakti gelince de bayram namazını kıldırıp bayram hutbesini okudum.

1970-1976 yılları arasında Süleymaniye Camiinde pek çok Cuma ve 12 kadar da bayram namazı kıldırmıştım. Bir diğer ifadeyle tecrübeliydim. Vaazım ve de hutbemde İslami kimliğimizi ve birlikteliğimizi korumaya ve çok yönlü yardımlaşmaya yöneltici konuşmalar yaptım. İlgiyle izlendi. Dualar edildi. Bayramlaşmamız da pek canlıydı, duygu yüklüydü. Ne de olsa gurbetteydik.

Kucaklaşmalarımızdan ötürü bayramlaşma oldukça uzun sürdü. Süleymaniye’de oluşturduğumuz mühendisler grubumuzdan biri olup son bir iki yıldır görüşemediğimiz Müslim Abacı’yı karşımda görmeyeyim mi? Pek mesrur oldum. Âhirete göç eden bu kardeşimizi rahmetle anıyorum. Allah onu Cennetiyle armağanlandırsın.

Sarığım ve Cübbemle Yürüyüşüm

Sarığımı ve beyaz cübbemi İstanbul’dan getirmiştim. İstanbul sokaklarında sarıklı ve cübbeli yürüyemediğim için içimde özlem vardı. Bu özlemimi gidermek için bayram namazı sonrasında ikamet yerimize gelinceye kadar yürüdüm. Geçtiğim ana caddelerde sarık ve cübbemin yadırgandığını da görmedim.

Yurda Dönüş

Bir iki gün sonra da dönüş için hazırlığa başladım. Dernek bir miktar para vermiş olsa gerek. Rus malı bir dürbünle birlikte elektrik malzemesi türünden bazı şeyler aldım.

Almanya’ya gelirken yedinci çocuğum Eymen Faik doğmak üzereydi. Dönüşümden kısa bir süre sonra doğdu. Ömrünüz varsa yurdunuza, ailenize dönüyorsunuz. Bir gün gelecek ebedi yurdumuza dönüş yapacağız.

Rabbim cümlemize kulluk çizgisinde güzel bir ömür ve ölüm nasip etsin.

ALİ RIZA DEMİRCAN

YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ

MiratHaber.com – YouTube

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.