islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
16°C
İstanbul
16°C
Az Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
16°C
Pazartesi Az Bulutlu
16°C
Salı Az Bulutlu
18°C
Çarşamba Az Bulutlu
19°C

CENAZE YIKAYICISI OLMAK

CENAZE YIKAYICISI OLMAK
29 Aralık 2022 10:34
A+
A-

Aşık Veysel’in dediği gibi, dünya iki kapılı bir han… Doğum ile girdiğimiz kapıdan, ölümle çıkıyoruz bu dünyadan.

Bu gün siz değerli okuyucularımla anılarımı paylaşmak istiyorum. Birileri için tatsız bir konuyu ele alacağım ama birileri içinde en büyük ibret verici olan ölüm konusunu… Daha doğrusu cenaze yıkama işinden bahsedeceğim.

Herkes, ya bir yakınını ya da bir komşusunu ebediyete uğurlarken karşılaşmıştır gassallar ile… Cenaze yıkayanlara gassal deniyor biliyorsunuz. Dedim ya birileri için tasız bir konu diye… Peygamberimiz (sav)’in ifadesiyle “Ağızlarımızın tadını bozan ölüm

Aslında gassallar hayatımızın en önemli parçasını oluşturuyor. Doğumda nasıl ebe ya da doktora ihtiyaç varsa, İnsanın ölümü gerçekleştikten sonra da gassallara ihtiyaç olduğunu söylemeye gerek bile yok sanıyorum. Düşünsenize, onlar hayatımızda olmasaydı, ne olurdu bu insanların hali? Yıkamadan mı gömerlerdi cenazelerini? Yoksa yakarlar mıydı? Ya da başka bir yöntem… Ama bu yöntemler ne olursa olsun, yaratılmışların en şereflisi olarak yaratılan insan için defnedilmeye layık ve uygun şeyler değil. Öyle ya en şerefli varlık olarak yaratılan insanın, vefatından sonra da Peygamberimiz (sav)den görüldüğü gibi şerefli bir şekilde defnedilmesi gerekiyor.

Aslında insana şeref katan onurlu bir iş yapmaktadır gassallar! Onlar, önemli ve değerli bir iş yaparken onları en çok üzen şey ise, yaptıklarının bazı insanlar tarafından hafife alınması… Hatta bazen de alay edilmesi…

Bendeniz 1980 yılında İmam hatip okuluna başladığımda, anlam veremediğim şu soruya çok muhatap olmuştum:

“Sen cenazemi yıkayacaksın?” Ya da “Sen cenaze yıkayıcısı mı olacaksın?”

Daha o yaşlarda tebessüm ederdim bu soruya muhatap olduğumda… Bu soruyu soranlara da soru ile karşılık verirdim.

“Bu işi ben yapmayacağım, başkası yapmayacak, pekiyi senin cenazeni kim yıkayacak?”

“Sen cenaze yıkayıcısı mı olacaksın? Sorusuyla seni alaya almaya kalkan bu kimselerin yüzünde beliren mimikler ile bendenize mal mal bakmaları, emin olun çok hoşuma giderdi. Savaş kazanan komutan gibi hissederdim kendimi.

Öyle ya… Soru açık ve net… Sen cenaze yıkayıcılar ile alay ediyorsun da senin cenazeni kim yıkayacak be adam? Sorum hala geçerliliğini koruyor ve günümüz içinde büyük önem taşıyor… Sonuna kadar sorumun arkasındayım.

Dönelim mi konumuza?

Gün oldu devran döndü ve bendeniz İmam Hatip olarak göreve başladım. Bilenler bilir, büyük şehirlerde cenaze yıkama ve defnetme görevini belediyeler üstlenmiştir. Buna cenaze yıkamada dahildir. Ancak taşra da cenaze yıkama işi, camii görevlileri olan İmam Hatip ve müezzin kayyımlarındır. Hani bazen beğenmediğimiz, hatta bazen haddimizi de aşarak “Bu Diyanet ne iş yapıyor? Diyanet kapatılsın!” diye bağırdığımız o Diyanet İşleri Başkanlığı mensubu görevliler yapar bu görevi…

Alaya aldığımız, hor gördüğümüz, veryansın ettiğimiz din görevlileri yıkar ananızı, babanızı…

Bu fakir de 32 yıl gibi uzun bir süre, hasbelkader yaptı bu işi. Şu anda hayıflanıyorum kendi kendime. Bu kadar süre içinde ne kadar cenaze yıkadığımın çetelesini tutmadığım için kızıyorum kendime. Ama rabbimin izniyle bu sayıyı Ahiret hayatında öğreneceğim inşallah. Ama şu bir gerçek ki, cenaze yıkama işi o kadar da kolay bir iş değil. Daha doğrusu iş olarak bakarsanız kolay. Ama manevi açıdan baktığınız da pekte kolay sayılmaz. Zira bazen insan psikolojisinin kaldıramadığı olaylar yaşarsınız ve bu ister istemez size ve ailenize bile yansıyabilir.

Hiç unutamadığım anılarım var bu konuda. Mesela bir bayram günü 15 yaşlarında bir çocuğu defnetmiştim de bayram bana zehir olmuştu. Yanlış anlaşılmasın, ölüm de rabbimin emri. Lakin insan etkilenmedim derse de yalan söylemiş olur. Cenazeyi yıkıyor defnediyorsunuz ve eve geldiğinizde aynı yaşlarda ki çocuklarınız karşılıyor sizi. Bir defnettiğiniz çocuğu düşünüyorsunuz bir de can ciğer evlatlarınıza bakıyorsunuz. Onlar Bayram sevincini yaşamak istiyorlar ama siz, defnettiğiniz çocuğun etkisinden kurtulamıyorsunuz. Çocuklarınıza üzüntünüzü belli etmemeye çalışıyorsunuz ama nafile… Ne kadar uğraşırsanız uğraşın bayram moduna giremiyorsunuz.

Cenazelerde en çok yadırgadığım bir hususu da paylaşmak istiyorum sizlerle. Adamın annesi ya da babası ölmüş, tabuttan alarak yıkanması için teneşire yatıracaksınız ama çocukları “ben korkuyorum” diyerek yaklaşmıyorlar cenazeye. Ya da altında ki çarşaf ile taşırken, cenazeye elim değecek diye tir tir titriyor beyzadeler. Hâlbuki bu cenazeyi, biraz sonra o beğenmediğiniz, alaya aldığınız din görevlisi yıkayacak, temiz pak bir şekilde size teslim edecek.

Her zaman vücudu tam bir cenaze de gelmez önünüze. Düşünün ki trafik kazasından vefat etmiş bir cenaze var ve yıkama görevi de size düştü. Ne yapacaksınız? Tabii ki de yıkayacak, kefenleyecek ve görevinizi yapacaksınız. Böyle bir cenazeyi yıkayan ve etkilenmediğini söyleyen biri varsa, ya kalpsizdir ya da vicdansız.

Silahla vurulanı da yıkadım, intihar edeni de… Zira yıkayacağınız cenazeyi seçme hakkınız yok maalesef. O sebeple nice cenazeler geldi geçti önümden. Zorlandığım cenazelerden bir türü de otopsiden gelen cenazelerdi. Otopsi yapılmış ama cenazenin göğsü kalın dikişler ile dikilip gönderilmiş. Tabirimi mazur görün, çuval ağzı dikilir gibi atılmış dikişler… Ve bazen bembeyaz teneşire akan kırmızı insan kanı…

Unutamadığım cenazelerden birini daha hatırladım şimdi. Çocuk babasını silahla vurarak öldürmüş ve kaçmış gitmiş. Üç gün sonra komşuları bulmuşlar cenazeyi. Mevtayı yıkayacağız ama kefen gelmiyor bir türlü. Gasilhanenin önünde bekleyen gözü yaşlı kızına bakıyorum… O da bana bakıyor çaresiz bir şekilde. Gözler yalan söylemiyor hiçbir zaman… Çaresiz bakışlar ile “kefen alacak param yok” diyor kadın bana. Anlıyorum kadının çaresizliğini ve hallederiz diyorum.

Bir anne ve kızını düşünün… İkisi de öğretmen… Memlekete bayram tatiline giderken trafik kazasında hayatını kaybediyorlar. Bu fakirin bayram modunu siz düşünün artık. Ve de psikolojisini…

Otuz iki yıllık meslek hayatım boyunca, yaşadığım birkaç küçük olay bunlar. Daha niceleri var anlatabileceğim ve de anlatamayacağım. Tenasüh olmadığını biliyorum ama samimiyetimle şu cümleyi de kurmak istiyorum. “Bir daha dünyaya gelsem, yine İmam Hatiplik mesleğini seçer, cenaze yıkama işi önüme geldiğinde, yine yıkar ve defnederdim” “Cenaze yıkayıcısı mı olacaksın” diyenlere inat yapardım bunu…

Nitekim insanoğlu, yüce rabbimiz tarafından yaratılmışların en şereflisi olarak yaratılmıştır ve en güzel şekilde defnedilmeyi de hak etmektedir.

Selam, saygı ve muhabbetlerimle…

Şaban DOĞAN

Anahtar kelime:    Gassal   Cenaze Yıkama   Bayram