islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
33,9762
EURO
37,6709
ALTIN
2.725,36
BIST
9.771,16
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
28°C
İstanbul
28°C
Hafif Yağmurlu
Pazartesi Çok Bulutlu
28°C
Salı Az Bulutlu
30°C
Çarşamba Hafif Yağmurlu
28°C
Perşembe Çok Bulutlu
30°C

EVLAT EDİNME

EVLAT EDİNME
12 Ağustos 2024 09:28
A+
A-

Mekke’de nazil olan ayetler, daha çok itikat, ahlak, adalet, insan eşitliği ve benzeri konular ile ilgilidir. Medine’de nazil olan ayetler ise, daha çok toplumun sosyal hayatını ilgilendiren fıkhî/muâmelât konuları ile ilgili bulunmaktadır. Kur’an ilimleri ve tefsir konusunda çalışmalarda bulunurken, Kur’an’ın sosyal hayatı ilgilendiren, muamelat türü, insan hakları ile ilgili mesajlarını da önemseyip incelemek ve gündeme getirmek gerekir. Çünkü Kur’an’ın mesajları, insanlara ve onun sosyal hayatına yöneliktir. Allah, Kur’an’ı ölülere değil, dirilere göndermiştir. Onların da Kur’an’ın manasını öğrenerek ona uygun bir hayatı sürdürmeleri gerekir. Bu tür çalışmaları, bir çeşit vaaz olarak yorumlayıp hafife alanlar olabilir. Unutmamak gerekir ki Kur’an’da, yirmi beş yerde vaaz konusu gündeme getirilmektedir.[1] Mesela, “Şüphesiz Allah size, adaleti, iyiliği ve akrabalara yardımı emreder; ahlaksızlığı, kötülüğü ve haksızlığı yasaklar. Ders alasınız diye size vaaz eder/öğüt verir[2] mealindeki ayette, Allah’ın insanlara vaaz ettiği haber verilmektedir.

Sosyal hayatın önemli bir problemi olan evlat edinme meselesi de, Medine’de nazil olan ayetlerin önemle üzerinde durduğu bir konudur. Bu konu, o zamanın insanlarını ilgilendirdiği gibi, günümüz insanlarını da yakından ilgilendirmektedir. Bu mesele, tarih boyunca çeşitli toplum ve uygarlıklarda farklı biçimlerde algılanan ve uygulanan sosyal ve hukukî bir olaydır. Kur’an’da bu mesele, sosyal hayattaki önemi nedeniyle ele alınmaktadır. Bu konu ile ilgili ayetler, aynı zamanda fıkhî tefsir alanına girmektedir. Bununla beraber günümüzde, Müslümanlar bu konuyu Kur’an açısından yeterli bir şekilde bilmemektedir. Maalesef günümüzde, bu konuda yapılmış doyurucu çalışmaların varlığına şahit olamamaktayız. Müslümanları bu konuda bilgilendirmenin gereğine inandığımız için, bu konuyu incelemeyi düşündük. Bu nedenle, bu konu üzerinde durmanın yararlı olacağı kanaatini taşımaktayız. Bu çalışmamızda, önce evlat edinmenin tanımı ve tarih boyunca çeşitli uygarlıklardaki yerini kısaca açıkladıktan sonra, Kur’an’daki yeri üzerinde duracağız.

1 – “Evlat Edinmenin Tanımı

Evlat edinme, Arapçada “tebenni” kelimesi ile ifade edilmektedir.[3] Ayrıca Arapçada, “iddeâ” kelimesi de evlat edinme anlamında kullanılmaktadır. Buna göre evlat edinilen kişiye, “ed-deiyy” denilmektedir.[4] Bu kelimenin çoğulu, “ed’iyyâ” şeklinde kullanılmaktadır.[5] Bu kelime, Kur’an’da çoğul olarak “ed’iyâ” şeklinde geçmektedir.[6] Bir de evlat edinme olayı, Kur’an’da çocuk edinme şeklinde de geçmektedir.[7] “Bena” fiili, bina inşa etmek ve yeryüzüne ev yapmak gibi anlamları ifade eder. Bu fiilin, “tefe’ül” babından olan “tebenni” şekli ise, başkasının çocuğunu evlat edinerek kendi manevî binasını kurup neslinin devam etmesini sağlamak anlamına gelmektedir.[8] Terim olarak evlat edinme, kişinin, soyu/nesebi belli olsun veya olmasın, başkasına ait olan bir çocuğu, kendi çocuğu olarak kabul etmesi anlamına gelmektedir.[9] Türkçe sözlüklerde “evlat edinme”, bir kimseyi, yasa ile belirtilmiş şartlar içerisinde evlat olarak nüfusuna geçirmek[10] ve “evlatlık” da, evlat olarak alınıp yetiştirilen kimse[11] diye tanımlanmaktadır.

2 – Evlat Edinmenin Tarihçesi

İnsanlığın başlangıcından bu yana, insanlar arasında evlat edinme duygusu bulunmaktadır. Bunun çeşitli sebepleri vardır. Bu sebeplerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

1 – Çocuğu olmayan anne babaların, çocuk sahibi olma duygusunu yaşama arzuları.

2 – Himayeye muhtaç olan çocukları himaye altına almak.

3 – İhtiyarladığında, kendisine bakacak birinin bulunmasını sağlamak.

4 – Ölümünden sonra, mirasının paylaşılmasında kendi arzu ve iradesini hâkim kılma duygusu.[12]

5 – Yapay da olsa, aile ocağının devamını sağlama arzusu.

6 – Bazı toplumlarda, erkek sayısının ve buna dayanan gücün fazla olmasını sağlama arzusu.

İslâm öncesi Araplarda, evlat edinme olayı çok yaygındı. Evlat edinilen çocuk, öz çocuğun sahip olduğu tüm haklara sahip oluyordu. Öz çocuk ile evlat edinilen çocuğun arasında hiçbir fark yoktu. Eski Türk boylarında ve Roma hukukunda da evlat edinmenin önemli bir yeri vardı.[13] Roma Hukukuna göre kadın, başkasını evlat edinme hakkına sahip değildi. Fakat erkek, istediği zaman başkasının özellikle erkek çocuğunu evlat edinme hakkına sahip idi. Erkeğin evlat edindiği erkek çocuk, onun normal varisi sayılırdı.[14]

Evlat edinme olayı, bu günkü Türkiye’ye medeni kanunla girdi. Ondan önceki hukuk, evlat edinmeyi tanımıyordu. Türk Medeni Kanununda, “Eşler tarafından birlikte evlat edinilen ve ayırt etme gücüne sahip olmayan küçüklerin nüfus kaydına ana ve baba adı olarak evlat edinen eşlerin adları yazılır” maddesinde ifade edildiği gibi evlatlık, evlat edenlerin çocuğu olarak kabul edilir. Buna göre evlatlık, evlat edinenlerin mirasçısı olur. Ayrıca Türk Medeni Kanununa göre, evlat edinilen ile evlat edinenler birbirleri ile evlenemezler. Ancak evlatlık ile evlat edinen birbirleri ile evlendikleri takdirde, aralarındaki evlat edinme akdi feshedilir ve sona erer.[15]

Ehli kitap olan Yahudi ve Hıristiyanların dini inançlarında, evlat edinmeye sıcak bakılmamaktadır.[16] Çünkü vahye dayanan inanç sistemlerinde, evlat edinme olayı tasvip edilmemekte ve yasak olarak kabul edilmektedir.

3 – Hz. Yusuf’un Evlatlık Alınması

Yukarıda, Kur’an’ın çeşitli ayetlerinde evlatlık konusundan bahsedildiğine yer verdik. Bu örneklerden biri, Mısır Azizinin Yusuf peygamberi (as.) evlat edinmek istemesi olayıdır. Bu konu ile ilgili olan bir ayette, şu bilgilere yer verilmektedir:

وَقَالَ الَّذِي اشْتَرَاهُ مِن مِّصْرَ لاِمْرَأَتِهِ أَكْرِمِي مَثْوَاهُ عَسَى أَن يَنفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَداً وَكَذَلِكَ مَكَّنِّا لِيُوسُفَ فِي الأَرْضِ وَلِنُعَلِّمَهُ مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ

Mısır’da onu satın alan adam, karısına dedi ki: “Ona değer ver ve güzel bak! Umulur ki bize faydası olur. Veya onu evlât ediniriz.” İşte böylece (Mısır da adaletle hükmetmesi) ve kendisine (rüyadaki) olayların yorumunu öğretmemiz için Yusuf’u o yere yerleştirdik. Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler.”[17]

Bu ayette, Mısır Azizinin Yusuf peygamberi evlat edinmek istediği haber verilmektedir. Çünkü onun çocukları yoktu[18] ve o zaman için Mısırda, vahye dayalı dinî uygulamalardan söz edilemeyeceği için, evlat edinme geleneği yaygındı.[19] Bu ayette yer alan, “Onu evlat ediniriz” cümlesi, “nettehizuhu veleden” ifadesi ile anlatılmaktadır. Bu ifade, Arapçada evlat edinme için kullanılan “tebenni” kelimesi ile tefsir edilmektedir.[20] Mısır Azizinin Yusuf peygamberi evlat edindiğine dair bu bilgileri veren bu ayetten sonra gelen ayetlerde ise, şu bilgilere yer verilmektedir:

وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ آتَيْنَاهُ حُكْماً وَعِلْماً وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ {22} وَرَاوَدَتْهُ الَّتِي هُوَ فِي بَيْتِهَا عَن نَّفْسِهِ وَغَلَّقَتِ الأَبْوَابَ وَقَالَتْ هَيْتَ لَكَ قَالَ مَعَاذَ اللّهِ إِنَّهُ رَبِّي أَحْسَنَ مَثْوَايَ إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ {23} وَلَقَدْ هَمَّتْ بِهِ وَهَمَّ بِهَا لَوْلا أَن رَّأَى بُرْهَانَ رَبِّهِ كَذَلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّوءَ وَالْفَحْشَاء إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَصِينَ{42}

Yusuf, erginlik çağına erişince, ona (isabetle) hükmetme (yeteneği) ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böyle mükâfatlandırırız. Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murat almak istedi, kapıları iyice kapattı ve ‘Haydi gel!’ dedi. O da ‘(Hâşâ), Allah’a sığınırım! Zira kocanız benim velinimetimdir, bana güzel davrandı. Gerçek şu ki, zalimler iflah olmaz!’ dedi. Ant olsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin işaret ve ikazını görmeseydi o da kadına meyletmişti. İşte böylece biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için (delilimizi gösterdik). Şüphesiz o ihlaslı kullarımızdandı.”[21]

Bu ayetlerde haber verildiği gibi, Mısır Azizinin hanımı Yusuf’a meylettiği gibi, Yusuf da ona meyletti. Ancak Allah müsaade etmediği için, ikisinin arasında cinsel bir olay yaşanmadı. Aynı sürenin başka bir ayetinde, konu ile ilgili şöyle denilmektedir:

وَمَا أُبَرِّئُ نَفْسِي إِنَّ النَّفْسَ لأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ إِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّيَ إِنَّ رَبِّي غَفُورٌ رَّحِيمٌ {53}

Yusuf, ‘Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis, Rabbimin merhameti olmadıkça, kötülüğü emreder. Doğrusu Rabbim bağışlayandır, merhamet edendir’ (dedi).”[22]

Bu ayette, Yusuf peygamberin de bir insan olarak nefis taşıdığı ve nefsinin kadına karşı nefsanî bir duyguyu hissettiği anlatılmaktadır. Aslında Yusuf küçük bir çocuk iken, kadın ve kocası onu evlat edinmişlerdi. Bundan anlaşıldığına göre, bir çocuğu evlat edinen bir kadın, gün gelir evlat edindiği çocuğa karşı böyle bir duyguyu taşıyabilir. Aynı şekilde evlat edinilen çocuk da, kendisini evlat edinen kişiye karşı böyle bir duyguyu taşıması mümkün olabilmektedir. Bir peygamber olacak olan Yusuf’ta böyle bir duygu yaşandığına göre, evlat edinme olayının, insan fıtratına uygun bir davranış olmadığı anlaşılmaktadır. İnsan, peygamber de olsa, yine kendisinde insani içgüdüler ve nefsanî duygular bulunmaktadır. Bazı rivayetlere göre, Mısır Azizi vefat ettikten sonra, Yusuf peygamber onun hanımı ile evlendi. Yusuf peygamberin, o bayandan Efrâim ve Mişa’ adında iki oğlu dünyaya geldi.[23] Bu konu ile ilgili ayetlerden de anlaşıldığı gibi, Kur’an’da en çarpıcı bir şekilde anlatılan aşk kıssası, Yusuf peygamber ve onu evlat edinen bayanın arasında yaşanan olayı anlatan kıssadır.

4 – Hz. Musa’nın Evlatlık Alınması

Kur’an’ın başka bir yerinde, Firavunun hanımı Asiye’nin henüz beşikte bir bebek olan Musa peygamberi evlat edinmek istediği haber verilmektedir:

وَقَالَتِ امْرَأَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ لِّي وَلَكَ لَا تَقْتُلُوهُ عَسَى أَن يَنفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَداً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ {9}

Firavunun karısı: ‘Benim de senin de gözün aydın olsun! Onu öldürmeyiniz, belki bize faydalı olur yahut onu oğul ediniriz’ dedi. Aslında işin farkında değillerdi.”[24]

Mısır Azizi, çocuğu olmadığı için Yusuf peygamberi evlat edinmek istediği gibi, bu ayetten anlaşıldığına göre Firavunun hanımı Asiye’nin de çocuğu olmadığı için Musa peygamberi evlat edinmek istediği anlaşılmaktadır.[25] Hem Yusuf peygamberin hem de Musa peygamberin, başkaları tarafından evlatlık olarak alınmaları, kendilerine peygamberlik verilmeden önceki çocukluk yaşlarında yaşanan bir olaydır.

5 – Zeyd b. Harise’nin Evlatlık Alınması

İslâm’dan önce Araplar arasında evlat edinme olayları yaşanıyordu. Hz. Muhammed’e (sav.) peygamberlik görevi verildiği sıralarda bile, evlat edinme olaylarının yaşandığını okumaktayız. Nitekim Hz. Muhammed’in (sav.) kendisi, kendisine peygamberlik görevi verilmeden önce, Zeyd b. Hariseyi (ö. 8/629) evlat edinmişti. Zeyd b. Harise, küçükken kabilesinden çalınarak kaçırılmış, bir köle olarak satılmış, elden ele dolaşarak Hz. Hatice’ye (ö. Miladi: 620) verilmiş. Hz. Hatice, Hz. Muhammed (sav.) ile evlenince, bu küçük köleyi ona hediye olarak vermişti. Zeyd’in izini uzun süre takip eden babası ve diğer bazı yakınları, onu Mekke’de bulmuşlardı. Hz. Muhammed’e (sav.), Zeyd’i kendilerine vermesi için çok miktarda para teklifinde bulunmuşlar. Hz. Muhammed (sav.), hiçbir parayı istemeden Zeyd’i, orada kalmak veya gelen yakınları ile beraber gitmek konusunda serbest bırakmıştı. Zeyd, Hz. Muhammed (sav.) ile beraber kalmayı tercih etmişti. Hz. Muhammed (sav.), o zaman onun yakınlarının gönlünü almak ve onları memnun etmek için, Mekkelileri Kâbe’nin yanında toplamıştı. Herkesin huzurunda, “Ey Kureyş topluluğu! Şahit olunuz ki, Zeyd benim oğlumdur. O bana varis olacak ve ben ona varis olacağım” dedi. Hz. Muhammed (sav.), Zeyd’i bu şekilde o zamanın geleneklerine göre evlat edinmişti. Bunun üzerine Zeyd’in yakınları, hoşnut olarak memleketlerine dönmüşlerdi.[26] Haliyle Hz. Muhammed’in (sav.) bu uygulaması, kendisine peygamberlik görevi verilmeden önceki hayatında yaşanmıştı. O, peygamber olarak görevlendirildikten sonra, bu konu hakkında nazil olan ayetler ile cahiliye döneminin batıl bir geleneği olan evlat edinme uygulaması lağvedilmişti ve ondan itibaren bu tür uygulamalar, İslâm dini açısından geçersiz sayılmaktadır.[27] Bu konu ile ilgili olan bazı ayetlerde, şu bilgiler verilmektedir:

مَّا جَعَلَ اللَّهُ لِرَجُلٍ مِّن قَلْبَيْنِ فِي جَوْفِهِ وَمَا جَعَلَ أَزْوَاجَكُمُ اللَّائِي تُظَاهِرُونَ مِنْهُنَّ أُمَّهَاتِكُمْ وَمَا جَعَلَ أَدْعِيَاءكُمْ أَبْنَاءكُمْ ذَلِكُمْ قَوْلُكُم بِأَفْوَاهِكُمْ وَاللَّهُ يَقُولُ الْحَقَّ وَهُوَ يَهْدِي السَّبِيلَ {4} ادْعُوهُمْ لِآبَائِهِمْ هُوَ أَقْسَطُ عِندَ اللَّهِ فَإِن لَّمْ تَعْلَمُوا آبَاءهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ وَمَوَالِيكُمْ وَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ فِيمَا أَخْطَأْتُم بِهِ وَلَكِن مَّا تَعَمَّدَتْ قُلُوبُكُمْ وَكَانَ اللَّهُ غَفُوراً رَّحِيماً{5}

“Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir. Onları (evlat edindiklerinizi) babalarına nispet ederek çağırın; bu, Allah katında daha adildir. Eğer babalarını bilmiyorsanız artık onlar, dinde sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata olarak yaptıklarınızda ise, sizin için bir sakınca (bir vebal) yoktur. Ancak kalplerinizin kasıt gözeterek (taammüden) yaptıklarınızda vardır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.”[28]

Tefsirciler, bu ayetlerin Zeyd b. Harise hakkında nazil olduğunu ittifakla kabul etmektedir.[29] Bu ayetlerde bildirildiği gibi Zeyd b. Harise, Hz. Muhammed’in (sav.) oğlu değildir. Evlat edinilen kişi, kendisini evlat edinen kişi veya kişilerin gerçek manada çocuğu değildir ve oluşturulan bu suni evlatlık bağı, aralarında herhangi bir kan bağının meydana gelmesini sağlamamaktadır. Bu, sadece boş bir sözden ibarettir.

Bu ayetlerde üç konuya işaret edilmektedir. Biri, bir insanın göğsünde iki kalbin olmadığı, ikincisi de insanın kendi hanımını kendi annesine benzetmesi ile hanımının boşanmadığı ve üçüncüsü ise, evlat edinme meselesinin geçersizliğidir. Burada, evlat edinme meselesi bizim konumuzu teşkil etmektedir.

Bu ayetlerde, İslâm’dan önceki cahiliye döneminde uygulanan evlat edinme olayının hem hukuk hem de dini inanç ve ahlak açısından geçersizliği anlatılmaktadır. Bu nedenle İslâm hukuk kitaplarında, evlat edinme konusu üzerinde durulmamakta ve sadece bunu fıkıh/İslam hukuku açısından geçersiz olduğu haber verilmektedir.[30] Yine bu ayetlerde bildirildiğine göre, her insanı kendi babası, soyu ve atası ile tanımak, bilmek ve kabul etmek gerekir. Nitekim Hz. Muhammed’in (sav.) bu konuda söylediği bir hadiste şu bilgilere yer verilmektedir: “Kim bildiği halde, babasından başka herhangi bir kişiyi kendisi için baba olarak kabul ederse, cennetten mahrum edilir.”[31]

Meşhur müfessirlerden ez-Zemahşerî (ö. 538/1143), “Onları (evlat edindiklerinizi) babalarına nispet ederek çağırın; bu, Allah katında daha adildir[32] mealindeki ayeti tefsir ederken, yer verdiği ifadelerden bazıları şöyledir: “Kişiyi başkasının oğlu diye ifade etme yerine, babasının oğlu olarak ifade etmek, insan fıtratına daha uygun düşmektedir. Ayrıca bu durum, insanların huzur, saadet ve mutluluklarını sağlayan adaletin bir gereğidir.”[33]

Hz. Muhammed (sav.), başından itibaren Zeyd b. Harise ile ilgilendiği için, kendi halasının kızı Zeynep binti Cahş’ı (ö. 20/640) onunla evlendirmek istemişti. Zeynep, o zamanın cahiliye anlayışına göre eşraftan asil bir aile kızının, bir köle azatlısı ile evlenmesinin uygun olmadığını ve bunda denkliğin bulunmadığını ileri sürerek, Zeyd b. harise ile evlenmek istememişti.[34] Bu olay üzerine, şu ayet nazil olmuştu:

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْراً أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً مُّبِيناً {36}

Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mümin bir erkek ve mümin bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resul’üne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.”[35]

Bu ayet nazil olduktan sonra, Zeynep binti Cahş Hz. Muhammed’in (sav.) teklifini kabul etmiş ve Zeyd b. Harise ile evlenmişti.[36] Ancak bu evlilik uzun sürmemişti. Hz. Zeynep ve Hz. Zeyd, geçinememişlerdi. Aralarında mutlu bir aile birliği sağlanamamıştı. Hz. Muhammed (sav.) Hz. Zeyd’e, eşini yanında tutmasını ve yuvasını yıkmamasını söylemişti. Ancak bu olay üzerine, şu ayet nazil olmuştu:

وَإِذْ تَقُولُ لِلَّذِي أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَأَنْعَمْتَ عَلَيْهِ أَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ وَاتَّقِ اللَّهَ وَتُخْفِي فِي نَفْسِكَ مَا اللَّهُ مُبْدِيهِ وَتَخْشَى النَّاسَ وَاللَّهُ أَحَقُّ أَن تَخْشَاهُ فَلَمَّا قَضَى زَيْدٌ مِّنْهَا وَطَراً زَوَّجْنَاكَهَا لِكَيْ لَا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ حَرَجٌ فِي أَزْوَاجِ أَدْعِيَائِهِمْ إِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَراً وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولاً{37}

Hani sen, Allah’ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye, ‘Eşini yanında tut ve Allah’tan sakın’ diyordun; insanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun. Oysa Allah, kendisinden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince, biz onu seninle evlendirdik ki, böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri (kadınları boşadıkları) zaman, onlarla evlenme konusunda müminler üzerine bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.”[37]

Bu ayette ifade edildiği gibi, Hz. Zeyd Hz. Zeynebi boşamış ve Hz. Muhammed (sav.), Allah’ın emri üzerine Hz. Zeynep ile evlenmişti. Bu nedenle İslâm hukukuna göre evlat edinilen, evlat edenin çocuğu sayılmamakta ve evlat edinen, evlat edindiği kişinin dul kalan hanımı ile evlenebilmektedir.[38] O zaman, bazı Yahudi ve münafıklar, “… Kendi sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri… Size haram kılındı,[39] mealindeki ayeti okuyarak dedikodu yapmaya başlamışlardı. Bunun üzerine,

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيماً {40}

Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir; ancak o, Allah’ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir,[40] mealindeki ayet nazil olmuştu.[41]

Kaynaklarda, bu olay ile ilgili ayetlerin nüzul sebebi hakkında çeşitli rivayetler yer almaktadır.[42]

Hz. Zeynep, Hz. Muhammed (sav.) ile evlendikten sonra, onun diğer eşlerine karşı övünüyor ve onlara şöyle diyordu: “Allah’ın peygamberi, sizi ailenizden isteyerek sizi nikâhladı. Beni ise, Allah ona nikâhladı.”[43]

Eğer Hz. Muhammed (sav.) kendisine nazil olan herhangi bir ayeti gizleyecek olsaydı, hiç şüphesiz Hz. Zeynep ile evliliğini anlatan ayeti gizlerdi. Fakat o, hiç kimsenin dedikodusuna aldırmadan görevini yaparak nazil olan tüm ayetleri zamanında tebliğ etmişti.[44] Zaten Allah, bu konunun anlatıldığı Ahzâb Süresinin ilk ayetlerinde, ona şöyle bir uyarıda bulunmaktadır:

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ اتَّقِ اللَّهَ وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيماً حَكِيماً وَاتَّبِعْ مَا يُوحَى إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيراً وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ وَكِيلاً

Ey Peygamber, Allah’tan sakın, kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Sana Rabbinden vahiy edilene uy. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. Allah’a tevekkül et. Vekil olarak, Allah yeter.”[45]

Bu nedenle Hz. Muhammed (sav.), her konuda olduğu gibi, bu konuda da insanların fitne ve dedikodularına kulak vermeyerek, Allah’ın emrettiği şekilde hareket etmişti. Böylece O, peygamberlik görevini Allah’ın rızasına uygun bir şekilde, gerektiği gibi yerine getirmişti.

6 – Değerlendirme

Tarihin çeşitli dönemlerinde, çeşitli toplumlarda yaşanan evlat edinme olayı, İslâm’dan önceki Araplar arasında yaygındı. Evlatlığın hanımı, evlat edinenin gelini sayılırdı ve bu kadın dul kaldığı zaman, evlat edinen kişi onunla evlenemezdi. Allah, Hz. Muhammed’i (sav.) peygamber olarak görevlendirdiğinden itibaren, emirlerini önce onun hayatında uyguluyordu. Evlat edinme olayını ortadan kaldıran ayetler nazil olunca, gözler, Hz. Muhammed’e (sav.) çevrildi. O, evlatlığı olan Hz. Zeyd’in kendi çocuğu olmadığını söylemiş ve onu, babasının adı ile anmaya başlamıştı.[46] Allah’ın bu konudaki emirleri, bu şekilde önce Hz. Muhammed’in (sav.) hayatında uygulanmıştı. Ayrıca Allah, evlat edenin, evlatlıktan dul kalan kadın ile evlenmesinin haram olmayıp caiz olduğunu göstermek için Kur’an’da, Hz. Zeyneb’i, Hz. Muhammed (sav.) ile evlendirdiğini açıklamıştı. İslâm’ın aleyhinde olanlar, bu durum karşısında dedikodu yapmaya başlamışlardı. Bu nedenle Allah, önce Hz. Muhammed’i (sav.) uyarmış, dedikodulara kulak vermemesini, başkalarından değil, sadece Allah’tan korkmasının gerektiğini ve yalnız O’nun emirlerine uymasının icap ettiğini bildirmişti.

Bu ayetlerde bildirildiği gibi Allah’ın, Hz. Muhammed (sav.) ile Hz. Zeyneb’in evlenmesini emretmesi, Müslümanlar için bir mesaj, bir kolaylık ve bir açıklama niteliğindedir. Bu olaydan sonra Müslümanların, İslâm dinine göre evlat edinmenin caiz olmadığı konusunda hiçbir şüphe ve tereddütleri kalmadı. Hz. Muhammed’in (sav.), Hz. Zeynep ile evlenmesinin bu açıdan çeşitli hikmetleri vardır. Kötü niyetli bazı kişiler, bu olayı çarpıtarak anlatmakta, bu evliliği aşk ve şehevi duygulara dayandırmaya çalışmaktadırlar. Burada anlamı üzerinde durduğumuz çeşitli ayetler, bu evliliğin sebep ve hikmetlerini ortaya koymaktadır. Bir kere Hz. Muhammed’in, Hz. Zeynep ile evlenmeye niyeti olsaydı, Hz. Zeynep Hz. Zeyd ile evlenmeden önce, daha kız iken onunla evlenecekti. Hz. Zeynep, Hz. Muhammed’in (sav.) teklifi ile Hz. Zeyd ile evlenmiş. Bu evliliğin mutsuz bir şekilde sonuçlanması, Hz. Zeynebi üzmüştü. O, bu mutsuzluğunu da, Hz. Muhammed’den (sav.) biliyordu. Hz. Muhammed’in (sav.) onunla evlenmesi, onun için bir teselli ve onurlandırma olarak düşünülebilir. Aslında Hz. Muhammed’in diğer evliliklerinin de dini, ahlaki, sosyal ve siyasî açıdan çeşitli hikmetleri vardır.[47]

Netice olarak İslâm âlimleri, bir Müslüman’ın, başkalarının çocuğunu evlat edinmesini sakıncalı ve günah olarak telakki etmektedirler.[48] Hatta evlat edinmeyi, büyük günahlardan sayanlar da vardır.[49] Çünkü başkasının çocuğunu evlat edinmenin, hukukî, ahlaki ve benzeri açılardan pek çok sakıncaları vardır. Vefat eden bir kişiye, normal olarak yakınları varis olurlar. Fakat bu kişi başkasının çocuğunu evlat edindiği zaman, onun varislerinin hakkı olan miras, o yabancı çocuğa geçmektedir. Bu tür bir uygulama, hukuka son derece aykırı düşmektedir ve bir türlü hırsızlık olarak değerlendirilebilir.[50] Yukarıda Yusuf’un (as.) kıssasında değinildiği gibi, zaman zaman evlat edinen ile evlat edinilen kişiler arasında duygusal ilişkiler yaşanabilmektedir. Çünkü aralarındaki mahremiyet mesafesi, aile içerisinde ortadan kalkmaktadır. Ayrıca evlat edinilen çocuk, çeşitli nedenlerden dolayı psikolojik problemleri yaşamaktadır.

SONUÇ

Evlat edinme, bir kişinin, başkasına ait olan bir çocuğu, kendi çocuğu olarak kabul etmesi ve ona kendi öz evladı gibi muamelede bulunması demektir. Evlat edinme olayı, insanlık tarihinin başlangıcından günümüze kadar, çeşitli toplumlarda muhtelif sebepler nedeniyle meydana gelmektedir.

Kur’an’da haber verildiğine göre, Yusuf (as.) ve Musa (as.), küçük yaşta evlat edinilmişler. Hz. Muhammed (sav.), kendisine peygamberlik görevi verilmeden önce, Zeyd b. Harise’yi evlat edinmişti. Evlat edinmenin geçersizliğini anlatan ayetler Medine’de nazil olunca, Hz. Muhammed (sav.), Zeyd b. Harise ile aralarındaki evlatlık muamelesine son vermişti. Hz. Muhammed (sav.), Zeyd b. Harise’nin boşadığı Zeynep binti Cahş ile Allah’ın emri üzerine evlenmişti. Bu olay, İslâm dinin evlat edinme olayını kabul etmediğini göstermektedir. Bu nedenle fıkıh kitaplarında, evlat edinme olayına geniş yer verilmemekte ve sadece bunun İslâm dini açısından geçersiz olduğu anlatılmaktadır. Kur’an ve sünnet tarafından reddedilen ve dolayısıyla İslâm hukuku tarafından tasvip edilmeyen evlat edinme, hukuki ve ahlaki açılardan olumsuz neticelere sebep olmaktadır. Evlat edinmenin, nesep ve veraset açısından herhangi bir bağlayıcılığı yoktur. Dolayısıyla evlat edinme, İslâm dini açısından günah ve haram olarak kabul edilmektedir. Kur’an’ın pek çok ayetinin emri gereği sosyal hayatta meydana gelen değişiklikler, birer devrim niteliğindedir. Kur’an’ın evlat edinmeye karşı getirdiği ayetlerin Medine’de sosyal hayatta meydana getirdiği tesiri de, o zaman için bir devrim özelliğine sahip bulunmaktadır. Kur’an’da yer alan tüm hükümler ve bu hükümlerin meydana getirdiği yenilikler, belli bir zaman ve belli bir mekânda yaşayan insanlara mahsus değildir. Evrensel olan bu hükümler, her zaman ve her mekândaki insanlara yönelik ilâhî mesajlardır. Evlat edinme konusu ile ilgili hükümler de bu kapsam içerisinde yer almaktadır.

Kur’an zekât, fitre, fidye, kefaret, sadaka, hibe, vasiyet ve benzeri yollarla yoksul ve fakirlere yardım etmeyi uygun görmektedir. Buna göre Müslüman, fakir kimselere, yoksul ve kimsesiz çocuklara her türlü yardımı yapabilir, besleyip okutup büyütebilir. Ancak onları evlat edinemez.

NURETTİN TURGAY 

MİRATHABER.COM -YOUTUBE- 

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞTIRMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

 

[1] Muhammed Fuad Abdulbaki, “veaze”, el-Mu’cemu’l-Mufehres li Elfâzi’l-Kur’âni’l-Kerîm, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut tsz. s. 755.

[2] en-Nahl 16/90.

[3] CemAl-iddin Muhammed b. Mukerrem b. Manzûr, “benâ”, Lisânu’l-Arab, daru’l-Fikr, Beyrut 1994, XIV, 91.

[4] Halil b. Ahmed el-Ferâhîdî, “deâ”, Kitâbu’l-Ayn,Daru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut 2001, s. 294; İbn Manzûr, “deâ”, Lisânu’l-Arab, XIV, 261.

[5] Celâleddin Muhammed b. Ahmed el-Mahallî ve Celâleddin AbdurRahman b. Ebî Bekr es-Suyûtî, Tefsîru’l-Celâleyn, Mektebetu’l-Mellâh, Dımaşk tsz. s. 552; Ahmed b. Muhammed es-Sâvî, Haşiyetu’s-Sâvî Ala Celâleyn, Beyrut tsz. III, 268.

[6] Bkz. el-Ahzâb 33/4.

[7] Yûsuf 12/21; el-Kasas 28/9.

[8] İbn Manzûr, “benâ”, Lisânu’l-Arab, XIV, 91.

[9] Halil Abdulkerim Günenç, “et-Tebennî”, el-mevsûatu’l-Fıkhiyye, Dâru Sehâ, İstanbul 1992, I, 74; Mehmet Akif Aydın, “Evlât Edinme”, Diyanet İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1995, XI, 527.

[10] Hasan Eren ve diğerleri, “evlat edinme”, Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, İstanbul 1992, I, 479.

[11] D. Mehmet Doğan ve diğerleri, “evlatlık”, Büyük Türkçe Sözlük, Birlik Yayınları, Ankara 1986, s. 337.

[12] Hamza Aktan, “Evlat Edinme”, İslâm’da İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, İstanbul 1997, I, 509.

[13] Özkan İzgi, Uygarların Siyasî ve Kültürel Tarihi, Ankara 1987, s. 89; Mehmet Akif Aydın, “Evlat Edinme”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1995, XI, 527.

[14] Georges Duby ve Michelle Perrot, Kadınların Tarihi, trc. Ahmet Fethi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 1992, I, 106 vd.

[15] Selahattin Sulhi Tekinay, Türk Aile Hukuku, İstanbul 1971, s. 357; Gökhan Antalya, Türk Medenî ve Borçlar Kanunu, İstanbul 2003, s. 132 vd. (Türk Medenî Kanunu, 305-320 maddeleri).

[16] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 48/5, 6; Ester 2/7, 15; Romalılara Mektup, 8/15.

[17] Yûsuf 12/21.

[18] Fahruddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, Daru’l-Fikr, Beyrut 1990, XVIII, 112; Muhammed Ali es-Sâbûnî, Safvetu’t-Tefâsîr, Daru’l-Ensâr, İstanbul 1981, II, 45.

[19] Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1988, IX, 106.

[20] Nasiruddin Ebû Said Abdullah b. Ömer b. Muhammed el-Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, Şirketu Mektebe ve matbaati Mustafa el-Bâbî el-Halebî, Mısır 1955, I, 242; es-Sâvî, Haşye Ala Celâleyn, II, 238; Seyyid Kutup, fî Zilâli’l-Kur’ân, Daru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut 1971, IV, 76.

[21] Yûsuf 12/22-24.

[22] Yûsuf 12/53.

[23] et-Taberî, Tarihu’l-Umem ve’l-Mülûk, Kahire 1939, I, 178; İzzeddin Ebu’l-hasen Ali b. Muhammed b. Abdulkerim el-Cezerî İbnu’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târîh, Beyrut 199, I, 147; MusfAım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyânet Vakfı Yayınları, Ankara 1995, I, 298; Ebu’l-A’lâ Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’ân, İnsan Yayınları, İstanbul 1991, II, 486.

[24] el-Kasas 28/9.

[25] Muhammed Reşid Rıza, Tefsiru’l-Menâr, şrh. İbRahim Şemsuddin, Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 2005, XII, 229; es-Sâbûnî, Safvetu’t-Tefâsîr, II, 426.

[26] Ebû Muhammed Abdulmelik b. Hişâm, es-Siretu’n-Nebeviyye, thk. Mustafa es-Sakka ve diğerleri, Mısır 1355, I, 264; Ebû bdillah Muhammed b. Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübra, Daru Sadr, Beyrut 1985, III, 86; Ahmed b. Ali el-Askalanî, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, Mısır tsz. III, 24; Hüseyin b. Muhammed b. Hasan ed-Diyarbekrî, Tarihu’l-Hamisfî Ahvâli Enfesi’n-Nefîs, Daru’s-Sadr, Beyrut tsz. II, 8ı ve.; Zeynuddin Ahmed b. Ahmed b. Abdillatif ez-Zebidî, Sahih-i Buhari Muhtasarı ve Tecrid-i Sarih tercümesi, trc. Ahmed Naim, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1970, XI, 260 vd.

[27] Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkâm Yayınları, İstanbul 1995, s. 306.

[28] el-Ahzâb 33/4, 5.

[29] Muhammed b. Cerir et-Taberî, Camiu’l-Beyân an Te’vîli Ayi’l-Kur’ân, thk. Sıtkı Cemil el-Attar, Daru’l-Fikr, Beyrut 1995, XXI, 144 vd.; el-Kurtubî, el-Cami’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XIV, 79 vd.; Abdulfettah el-Kadî, Esbâbü’n-Nüzûl, Daru’l-Mushaf, Beyrut tsz. s. 177.

[30] Ahmed b. Ali el-Cassas, Ahkâmu’l-Kur’ân, thk. Muhammed es-Sadık Kamhâvî, Daru’l-Mushaf, Kahire tsz. V, 222.

[31] Müslim, İmân, 112, 114, 115, Buhârî, Menâkib, 5; Tirmizî, vesâyâ, 5.

[32] el-Ahzâb 33/5.

[33] Carullah Muhammed b. Ömer ez-Zemahşerî, el-keşşâf an Hakâiki’t-Tenzîl, thk. Muhammed Mürsi Amr, Daru’l-Mushaf, Kahire 1977, V, 34.

[34] Mevlana niyaz, Kadın sahabiler, trc. Ali Genceli, İstanbul 1971, s. 125.

[35] el-Ahzâb 33/36.

[36] İsmail b. Kesir, Tefsîru’l-kur’âni’l-Azîm, Daru’l-Ma’rife, Beyrut 1969, III, 489.

[37] el-Ahzâb 33/37.

[38] Abdullah b. Muhammed b. Mevdûd, el-İhtiyâr li Ta’lîli’l-Muhtâr, Çağrı Yayınları, İstanbul 1980, III, 85.

[39] en-Nisâ 4/ 23.

[40] el-Ahzâb 33/40.

[41] el-Kâdî, Esbâbü’n-Nüzûl, s. 181; Ali Ahmet el-Cürcâvî, Hikmetu’t-Teşriî ve Felsefetuh, Mısır tsz. II, 117.

[42] Abdullah b. Ahmed b. Mahmud en-Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl, Muhammed Emin Remc ve Şurekâuhu, (Hazin tefsirinin kenarında), Beyrut 1899, III, 450; es-Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr fi’t-Tefsîri bi’l-Me’sûr, Muhammed Emin Remc vr Şurekâuhu, Beyrut tsz. V, 151;

[43] el-Cürcâvî, Hikmetu’t-Teşriî ve Felsefetuh, II, 118; es-Sâbûnî, Tefsîru Ayati’l-Ahkâmi’l-Kur’ân, Mektebetu’l-Ğazalî, Dımaşk 1977, II, 322.

[44] el-Kurtubî, el-Cami’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XIV, 122.

[45] el-Ahzâb 33/1-3.

[46] Muhammed Ali es-Sâyis, Tefsîru Ayâti’l-Ahkâm, matbaatu Muhammed Ali Sabih ve evlâdihi bi’l-Ezher, Mısır 1953, IV, 9.

[47] Rıza Savaş, Hz. Muhammed (s.a.v.) Devrinde Kadın, Ravza, İstanbul  tsz. s. 190 vd.

[48] Ali Bardakoğlu, “Evlat Edinme”, İslâmî Kavramlar, Sema Yazar Gençlik Vakfı Yayınları, Ankara 1997, s. 230; Ömer Ferruh, İslâm Aile Hukuku, trc. Yusuf Ziya Kavakçı, Sebil Yayınevi, İstanbul 1969, s. 129; Ahmet Yaman, İslâm Aile Hukuku, Yediveren, Konya 2002, s. 54.

[49] Halil Abdülkerim Günenç, “et-Tebennî”,  el-Mavsuatu’l-Fıkhiyye, Daru Seha, İstanbul 1992, I, 379.

[50] Kemalüddin Muhammed b. Abdulvahid b. Humam, Fethu’l-Kadir, Bulak, Mısır 1316, I, 541.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.