İsrafın kök fiili olan ‘serafe’ Kur’an’da geçmemektedir.
İf’al kalıbından ‘esrafe’ fiili 6 âyette, bunun türevleri olan ‘israf’ 2 âyette, israfın öznesi olan ‘müsrif’ ise 15 âyette olmak üzere toplam 23 yerde geçmektedir.
Kur’an’da ‘esrefe’ filinin ve türevlerini genel olarak beş anlamda kullanıldığını söyleyebiliriz.
Bu aynı zamanda inkârcıların bir sıfatıdır. Çünkü onlar, Allah’tan gelen helâl ve haram ölçülerini tanımadıkları gibi kââle de almazlar.
İnsan olarak kulluk yapmaları gerekirken Allah’ın ölçülerini çiğneyip geçerler. İnsanla Yaratıcı arasında olması gereken dengeyi korumazlar. Davranışlarında normal sınırı gözetmezler, fıtratın gereği olan ve Vahiyle onlara gönderilen ölçülerin ötesine geçerler, aşırıya giderler.
1. Sâlih iman edenlere; “müsriflere itaat etmeyin” derken Semud kavminin (Şuarâ 26/150-152),
kendilerini dinlemeyen belde ahalisine elçilerin; ”siz müsrif bir kavimsiniz” (Yâsîn 36/19) derken o belde halkının taşkınlığını, haddi aşmalarını, davranışlarında ölçüyü kaçırmalarını kasdediyorlardı.
Kur’an’ın kendilerine ‘müsrif’ dediği Lût kavminin çirkin fiilleri de normali varken ve fıtrata uygun olan dururken; haddi aşmanın, ölçüyü kaçırmanın, aşırı hataya düşmenin ta kendisi idi.
“Lût’u da Peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti: “Sizden önce âlemlerden hiçbir kimsenin yapmadığı çirkin işi mi yapıyorsunuz?
“Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan (müsrif) bir toplumsunuz.”
Kavminin cevabı ise sadece, “Çıkarın bunları memleketinizden! Güya onlar kendilerini fazla temiz tutan insanlarmış!” demek oldu.” (A’raf 7/80-82)
Şüphesiz ki kendilerine gelen elçileri dinlemeyen ve ilâhî uyarılara kulak asmayan, hevâ ve heveslerine uyan, bundan dolayı da haddi aşanlar israf eden müsriflerdir.
“Siz, haddi aşan (müsrif) kimseler oldunuz diye, sizi Kur’an’la uyarmaktan vaz mı geçelim?” (Zuhruf 43/5)
“Çoğu yerde (mesela; Maide 5/32 , A’raf 7/81) “aşırılığa düşmüş; aşırılığa meyleden; aşırı davranan; savurgan; tutumsuz” ya da (En’am 6/141’de olduğu üzere) “boşa harcayan” kişi anlamına gelen müsrif terimi, yukarıdaki anlam akışı içinde, “kendi kendini heder eden, harcayan” (Râzî’den), yani sadece bedensel dürtülerine bağlı kalıp, ahlakî yükümlülüklerden, ahlakî endişelerden uzak kalan ve böylece ruhsal yetilerini boşa harcayan kişi anlamında kullanılmıştır.” (Esed, M. Kur’an Mesajı, 1/393)
“Haddi aşan (esrafa) ve Rabbi’nin âyetlerine inanmayanları işte böyle cezalandırırız. Şüphesiz Âhiret azabı daha şiddetli ve daha kalıcıdır.” (Tâhâ 20/127)
Burada israfın kökü ollan “es-ra-fe” fiili kullanılıyor ve kendisine Allah’ın âyetleri ve daveti geldiği halde onu unutan, kaale almayan, ölçüyü taşıran kimselerin karşılaşacağı sonuç haber veriliyor.
Haddi aşan kulların yaptığı hata ile Zümer 39/53 geçen “kendi nefsine karşı israf edenlerin” hatası arasında benzerlik var.
Bazı âyetlerde israf; şirk, küfür, zulüm, azgınlık anlamında, ya da bunları yapanların bir özelliği olarak yer alıyor. Böyleleri Tevhid’ten saptıkları gibi, Allah hakkında ve dinî konularda hakla ilgisi olmayan iddiaları ileri sürerler, İslâma inanmamakla kalmayıp ona karşı kaba, saldırgan, kibirli ve alaycı davranırlar.
İsraf böylelerinin davranışlarını ifade etmektedir. (bkz: A‘râf 7/81. Şuarâ 26/149-151. Yâsîn 36/19. Mü’min 40/28. Yûnus 10/83 v.d.. Duhân 44/30-31. Müsrifin açıklaması aşağıda gelecek)
Dinin doğrudan yasaklamadığı, ya da açıkça yasakladıklarına benzemeyen yiyecek ve içecekler, elbiseler ve eşyalar, hatta davranışlar bile özünde mübahtır, helâldir. Bunları haram kılmak kimsenin hakkı değildir.
Ancak bu mübah olan işleri yaparken, belli bir dengenin olması, israfa düşülmemesi, haddin aşılmaması gerekir.
Üstelik haramı helâl, helâli haram saymak müsrifliktir, yani aşırılıktır.
“De ki: “Allah’ın kulları için yarattığı güzelliği, rızkın iyisini, temizini yasaklayan kim?” De ki: “Bunlar dünya hayatında imana erenler için (meşru)durlar; Kıyâmet Günü’nde ise yalnızca onlara özgü olacaklardır.”
Anlama-kavrama yeteneği olan insanlar için bu mesajları Biz işte böyle açık açık dile getiriyoruz!” (A’raf 7/31-32. Bir benzeri: En’am 6/141)
Şu âyette her hak sahibine hakkını belirlemiştir. Kişi bu hakkını elde ederken aşırılığa kaçmamalı, hakkı olmayan bir şeyi elde etmeye yeltenmemelidir.
“Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o da (kısas yoluyla) öldürmede meşru ölçüleri aşmasın (lâ yüsrif). Çünkü kendisine yardım edilmiştir.” (İsrâ 17/33)
Bu aşırılık (israf) iki şekilde açıklanmıştır:
a-Sadece ölüm cezasının uygulanmasına razı olunmalı, işkence ve şiddet uygulanması talep edilmemeli veya kendisi intikam almaya kalkışmamalı.
b-Katile hak ettiği ceza verilmeli ama ondan başkasına zarar verilmemeli. Ya da ölüm cezasının verilmesini seçmeyip, diyet alma veya affetme yolu seçilmeli. (Komisyon, Kur’an Yolu, 3/419)
Ölünün yakınları bu meşru hakkın ötesine geçerlerse Kur’an’a göre bu tavır israftır.
Engellilerin veya henüz reşid olmayan çocukların, yetimlerin mallarından vasilerin (onların işlerine bakanların) ihtiyaçları var ise, örfe veya kanuna göre bir payı ücret olarak almaları caizdir. Ancak bu işi ücretsiz yapması yapması tavsiye edilir.
Ücret alırken de israf etmemesi, aşırıya kaçmaması, hakkı olmayanı almaması gerekir.
“Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri (gözetip) deneyin, eğer onlarda akılca bir olgunlaşma görürseniz hemen mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (de geri alacaklar) diye o malları israf (isrâfen) ile ve tez elden yemeyin…” (Nisâ 4/6)
Bazıları hareketlerinde aşırı gidip dinin çizdiği sınırların ötesine geçer, haram kılınan işleri yaparlar, şeyleri yerler, içerler. Dolaysıyla günahların sebep olduğu zararlarla karşılaşırlar.
Günah işleyerek kendini dünyada ve Âhirette zarara uğratan kimse de kendine kötülük edendir, kendi nefsine zulmedendir.
“(Rabbanilerin) sözleri, sadece şöyle demekten ibaretti: Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı (israfımızı-isrâfenâ) bağışla; ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl; kafirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl!” (Âli İmran/147)
Allah (cc) bu şekilde kendi aleyhlerine haddi aşanlara şöyle umut veriyor:
“De ki (Allah şöyle buyuruyor): “Ey kendi aleyhlerine olarak haddi aşan (israf eden) kullarım! Allah’ın rahmetinden asla umut kesmeyininiz. Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.
Azap size gelip çatmadan önce Rabbinize yönelip O’na teslim olun; sonra kimseden yardım göremezsiniz.” (Zümer 39/53-54)
Burada israf etmek (haddi aşmaktan) maksat Allah’ın hükümlerini çiğneyerek günahlara dalmaktır. Böylece kişi kendi aleyhine olarak ruhunu/nefsini kirletir, kendisine zarar verir.
(Devamı Gelecek)
Hüseyin K. Ece
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-