islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
17°C
İstanbul
17°C
Az Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
18°C
Salı Az Bulutlu
19°C
Çarşamba Az Bulutlu
19°C

Selahaddin Eyyûbi’nin Ortadoğusu

Selahaddin Eyyûbi’nin Ortadoğusu
13 Haziran 2017 06:44
A+
A-

Katar krizi ve Ortadoğu’da gelişen olaylara bakışımız

Bugünkü Ortadoğu’da yaşanan hadiselerin tarihi arka yüzüne baktığımızda aslında bu problemlerin yeni olmadığı görülür. Ortadoğu’da yaşanan mezhep çatışmaları, Müslüman devletlerin birbiriyle sürtüşmesi, dış güçlerin müdahalesi, terör belası gibi sıkıntılar bu coğrafyada hep vardı. Ancak Selahaddin Eyyûbi gibi komutanlar bu problemlerin üstesinden gelerek toplumu yüksek bir amaç için motive etmiş, yaptığı anlaşmalar ile sürtüşmelere engel olmuş, kurduğu ittifak ile de dış güçlerin müdahalesini engellemişti.

Haçlı Seferleri ve İslam Coğrafyasındaki Dağınıklık

Bundan yaklaşık on asır önce Avrupa devletlerinin ve din adamlarının birlikte organize ettiği Haçlı orduları Müslümanların yaşadığı coğrafyaya gözlerini diktiler. Haçlı birlikleri kendileri için de kutsal kabul edilen Kudüs şehrini ele geçirme ve doğunun zenginliklerine sahip olma gibi çeşitli amaçlarla 1096 yılından başlayarak İslam coğrafyasına seferler düzenleyip Urfa ve Kudüs gibi şehirlerde Haçlı devletleri kurdular. O dönem itibariyle bu coğrafyada onları durduracak etkili bir güç yoktu. Anadolu’ya sahip olan Selçuklular taht kavgalarıyla uğraşırken Mısır’daki Fâtimiler de çöküş süreci içerisine girmişti.

Müslümanlar arasında ise beyliklerin kendi aralarındaki mücadele ve mezhep çatışması devam ediyordu. O dönem hilafet Sünni Abbasi ile Şii Fâtımi arasında ikiye ayrıldığı için İslam dünyasının ortak bir halifesi de bulunmuyordu. Mısır’da Şii Fâtimîler hüküm sürüyor, zor durumda kaldıklarında Haçlılardan yardım isteyip onlarla iş tutuyorlardı. Bununla beraber bir de Haşhaşi tehlikesi ortaya çıkmıştı. Bu bâtıl hareketin fedaileri yaptıkları suikastler ile yönetimleri sarsabiliyorlardı. Yani Selahaddin’in yaşadığı 12. yüzyıl her haliyle bugünkü Ortadoğu’ya çok benziyordu.

Zor Şartlar Büyük Kahramanlar Yetiştirir

Selahaddin sürgün yemiş bir ailede doğmuş, babasının ve amcasının Haçlılarla olan mücadelesine şâhit olmuştu. Zengi Devleti’nin sultanı olan Nureddin Zengi’den aldığı ilmi ve manevi eğitim ile komutan olan amcası Şikruh’la birlikte tecrübe ettiği idari ve askeri işleri onu önce Mısır vezirliğine sonra da kendi topraklarını yönetmeye taşımıştı. Kendisi dışında gelişen hadiseler ve güçlükler karşında durup beklemek yerine bedel ödeyerek onları fırsata çevirmeyi bilmişti. İslam coğrafyasındaki Şii Sünni çift başlılığını kaldırmış, civardaki beylikleri anlaşmalarla kendisine bağlayarak Haçlılar karşısında ilk defa güçlü bir İslam birliğini sağlamıştır. Böylece yenilmez zannedilen orduyu hezimete uğratarak Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs’ü Hz. Ömer’den sonra ikinci kez fethetmişti. Bu fetih aynı zamanda İslam dünyasının kalplerini de fetheden büyük bir zaferdi.

Arapça, Farsça, Türkçe ve Kürtçe bilen Selahaddin iyi bir tarih ve edebiyat bilgisine sahipti. Kurduğu devlette medreselere büyük önem verir,  alimleri kendi sarayında ağırlayarak ilmi ve edebi sohbetlere katılırdı. Eyyûbiler Devleti ile Ahlat’tan Aden’e, Hemedan’dan Trublusgarp’a kadar uzanan bir alana hükmetti. Uyguladığı strateji ve Kudüs’ün fethiyle sonuçlanan başarıları onu İslam dünyanın kahramanı haline getirdi.

Ömrünü savaşlarda geçiren bu komutan, Hz. Ömer’den sonra Kudüs’ü yeniden fethetmiş, bu yolda birçok farklı grupla savaşmak zorunda kalmıştı. Yanında yetiştiği Nureddin Zengi’nin ölümüyle dağılmaya yüz tutan devleti yeniden toparlamış ve yüce bir amaç uğruna kendi etrafında tekrar örgütlemişti. Birçok Haçlı kalesini tek tek ele geçirmiş, Kudüs’ün fethiyle sonuçlanacak mücadelesini ve heyecanını hep canlı tutmuştu. Haçlı karşısında günden güne ümidini kaybeden Müslümanların dağınıklığına karşı, Ortadoğu’da adım adım fetihler yaparak onları bir araya getiren Selahaddin Eyyubi bu coğrafyada yeni bir umut kaynağı olmuştu.

Selahaddin’in Manevi Dünyası

Dindar bir sultan olan Selahaddin manevi hayatında da çok titiz davranır, yeryüzünde kazanacağı zaferlerin Allah’a olan kulluğundaki samimiyetine bağlı olduğunu bilirdi. Namazlarına dikkat eder, hasta olduğu zamanlarda bile olsa imam getirterek cemaatle namazı terk etmemeye çalışırdı. Kur’an dinlemeyi çok sever, kendisine muhafızlık yapmak için gelenlerden Kur’an okumalarını isterdi. Umumi toplantılarında da yirmi ayetlik ya da daha fazla Kur’an okuturdu.[1]Hadisler nakledildiğinde onlara hürmeten insanların oturmalarını emreder, kimi zaman da kendisi okuyup ağlardı.[2]Bazen sabaha kadar uyumayıp planlar yapardı. Haçlıların tekrar Kudüs’e geldiğini öğrenince çevresindekiler ümmetin selameti için onun şehir dışına çıkması gerektiğini söylemişti. Selahaddin ise diğer insanlara örnek olmak amacıyla bizzat kendisinin kalması gerektiği konusunda ısrarcı olmuştu. Gün doğunca sabaha kadar uyumadığı sarayından çıkıp Mescid-i Aksa’ya giderek namaz kılmıştı. Daha sonra aldığı şehri koruyabilmek için Allah’a yönelmiş ve ellerini açarak; “Allahım, Senin dininin muzafferiyeti için yapabileceğim her şeyi yaptım. Geriye ancak sana yönelmek, senin kudretine ve lütfuna sarılmak kaldı. Sen bana yetersin, Sen ne güzel vekilsin”diyerek dua etmişti. [3]

Fetihler onu rehavete itmemiş, Kudüs’ün alınmasıyla harekete geçen III. Haçlı ordusuna karşı inatla direnmiş, aldığı tedbirlerle kazandığı toprakları korumayı da bilmişti. Dini hassasiyeti, siyasi tecrübesi ve gösterdiği kahramanlıkları İslam dünyasında her dönem anlatılagelmiş, Müslümanlar en zor zamanlarda bile onun destanlarıyla mücadele azmi ve gayreti göstermişlerdi. Sahip olduğu asaletini ise düşmanları bile taktir etmiş, Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi “Şarkın en sevgili Sultanı” olarak gönüllerde yer bulmuştu.
———————-

[1]Ebu Şâme, Ravzeteyn, IV, 224-226
[2]
İbn Şeddâd, en-Nevâdir, s.37
[3]
İbn Şeddâd, en-Nevâdir, s.39-40

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.