islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
16°C
İstanbul
16°C
Az Bulutlu
Pazartesi Az Bulutlu
17°C
Salı Çok Bulutlu
17°C
Çarşamba Az Bulutlu
19°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
18°C

Dindarlık ve Milliyetçilik, Anlamını mı Kaybetti?

Dindarlık ve Milliyetçilik, Anlamını mı Kaybetti?
12 Haziran 2023 09:00
A+
A-

Toplumların hayatında, belirleyici özellik ve çizgiler vardır. Bunlar, o toplumun hangi dünya görüşü ve sistem anlayışı içerisinde yaşadığı bilgisini vermekte ve toplumsal değerler alanında da nasıl bir durumda olduğu anlaşılmaktadır.

Siyaset alanında önemli kavramların kullanılması:

Özellikle son siyasi seçimlerde, Dindarlık ve Milliyetçilik, oldukça siyasi tercihleri belirleyici kavramlar oldu. Dindarlık, ona ardniyetle bakan siyasi grup ve hareketler açısından; Milliyetçilik ise, ülkenin güvenliği ve vatanın bütünlüğü ve birliğini korumak açısından iç ve dış tehlikelere işaret edilerek  toplumu belli anlayış ve tercihler noktasına getirdi. Bu tehlikelerin ne kadar önem taşıdığı ve buna yönelik hangi tedbirlerini alınacağı, ilerideki aylarda daha iyi görülerek, herkes tarafından değerlendirilecektir.

Acaba, din ve milliyetçiliği muhafaza, sadece siyasi tercihlerin güçlendirilmesinde mi kullanıldı diye bazı endişeler söz konusu. Bu konular üzerinden bazı meselelerin değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Birincisi, Türkiye’deki toprak ve mülklerin yabancılara satışı konusu. Bu konu, son yıllarda ciddi meblağlara ulaştı. Özellikle Türk parasının değerin kaybı ile birlikte, başta İranlılar, Suriyeliler, Afganlılar olmak üzere; Alman, İngiliz, Ruslar gibi ülkelerden büyük toprak ve mülk alımları oldu. Bu gelişme, Türkiye’de emlak piyasasının aşırı yükselmesine ve bu alanda kira ve ev, arsa satışlarının astronomik değerlerle satılmasına sebep olduğu genel bir kanaat. Bu konuda Suriyeli göçmenleri mazur görmekle birlikte, mecbur olmadığımız halde, ülkenin toprakları ve mülkleri üzerinde bu derece açık bir Pazar mantığına yol açılması, hangi sebepten ileri geldiği açıklanması gereken önemli bir meseledir.  Daha doğrusu, bu konunun mili varlık ve güvenlik ile neden alaka kurulmadığı, anlaşılmamaktadır.

İkinci konu ise, döviz ile alınan sanayi, ticari, ilaç gibi sektörler ve özellikle lüks tüketim mallarının aşırı fiyat yükselişleri ile birlikte hayat pahalılığının artışıdır. Bu konu, kendini dünyanın önemli ekonomileri içine sokma iddiası içinde olan bir iktidarda nasıl ortaya çıkıyor, bunu anlamakta zorluk çekiyoruz. Deprem geçirmiş ve iktisadi kriz ile karşı karşıya kalan bir iktisadi sistemde, Kapitalist modelin ne derece koruyucu ve muhafaza edici bir imkan sağladığının da özellikle  dindar veya milliyetçi bir anlayış ile açıklanabilmesi gerekiyor. Çünkü, bu gibi konular; tam da kutsal ve milli değerler bakımından bir ölçü olarak kabul edilebilecek hususlar.

İktisadi sistemin problemleri neden çözülmüyor:

Üçüncü konu ise, serbest piyasa sisteminin, kontrol edilemez bir hale gelmesi ve  iktisadi krizin adeta bir kader haline gelmiş olmasıdır. Yıllardır hükümetin en yetkili kişisinin, piyasanın aldatma ve fiyat artışına karşı toplumun mücadele etmesini söylemesi ne kadar tutarlıdır?  , ne derece tutarlı ve çözümleyici olduğu da, geçen zaman içinde işe yaramadığı görülmektedir. Liberal ekonomiyi, hiçbir ahlaki ve hukuki kural ile  kontrol etmeyerek, muhafaza  hangi  dindarlık ve milliyetçilik anlayışı ile bağdaştığı  açıklanamamaktadır.  

Bütün bu ve benzeri olay ve gelişmelere bakıldığında, dindarlık ve milliyetçiliğin, Türkiye’nin yönetim politikasında sürekli olmayan, fakat bazı durumlarda öne sürülen geçici politik bir malzeme olarak kullanılan kavramlar olduğu ortaya çıkmaktadır.

Dördüncü bir konu da, Türkiye’de TV ve Medya ile, topluma sunulan kültürün, ne dindarlık ve ne de milliyetçilik ile, herhangi bir bağlantısı bulunmadığı halde, toplumun ahlak ve kültür kodlarını bozucu bu uygulamalar, toplumun büyük kesimini etkiliyor ve kendimize ait dünyadan başka mecralara doğru sürükleyebiliyor?  Acaba, değerlerimize ait kavramlar, dindarlık ve milliyetçilğin, sadece söylemleri ile mi ayakta duracak; böyle mi düşünülüyor?.. Bu konuda, toplumu koruyucu ve değerlerini aktif hale getirici bir politika yok mudur?

Bilgi sistemlerinin, toplumun değer ve kültür yapıları ile uyumlu olması gerektiği sosyal ilimler tarafından, üzerinde  önemle durulan bir konudur. Fakat Türkiye’de, değerlerin araç haline getirildiği üzülerek ortaya çıkmakta ve bu değerlerin muhafaza edilip, toplumsal sistemin varlığı  ve sürdürülebilir hale gelmesi yerine, “kurtarma operasyonu” için ele alındığı anlaşılmaktadır. Böyle bir anlayışla, herhangi bir problemin halledilebilme imkanı yoktur. Bu durum, önemli bir söz ile anlatılabilir: “Bataklığı kurutmadan, sinekleri öldürmek; bir işe yaramaz”!..

Prof. Dr. Sami Şener

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar
  1. Hasan Aytekin dedi ki:

    Cok guzel bir degerlendirme olmus Sami hocam.
    Bunun jcin; Once iktidar olanlarin muktedir de olarak; egitimin “millilestirilmesi”, TV ve medyadaki ahlaksiz yayinlara engel olunmasi, siyasetle ticaretin birbirinden ayrilarak idealist kadrolarin is basina getirilmesi gerekir diye dusunuyorum.

  2. Bilal YILMAZ dedi ki:

    Kaleminize yüreğinize sağlık hocam. İçimizdeki düşüncelere tercüman oldunuz