Son yıllarda gıdalardaki bozulma ve sentetik ürünlerin tüketimi gündeme ara sıra gelmektedir. Oysa gıda güvenliği bir millet için hayati önem taşır. Hemen her gün bunun için özel yayınlar yapılmalıdır. Çocuklarımızın sağlıklı beslenememesi hatta yetersiz beslenme ancak son birkaç gündür ülkemizin gündeminde. Bu meseleyi uzun uzadıya ele almak zorundayız.
Antik dünyada olduğu gibi bugün de su ve yiyecek temini insan hayatının merkezinde yer almaktadır. Bu ikisini teminde zorlanan kavimler ciddi sorunlarla karşılaşmış, kimisi göç etmek zorunda kalmış ve kimisi de tarihten silinmiştir. Gıda ve su sorunu iklim zirveleriyle paralel olarak çağın gündemini belirlemektedir. Halbuki işlenmiş gıda endüstrisi başlı başına bir sektördür. Sadece doğa kirliliği üzerinden tartışılmamalıdır. Türkiye de bu konuda gereken önlemleri almak zorundadır.
Denetim mekanizması artırılarak yapay gıdaların çoğalmasına, bu ürünlerin çoğaltılmasına teşebbüs eden dolandırıcılara ve sahtekarlara geçit verilmemelidir. Ancak görülmektedir ki en güvenilir ve bilinen firmalar, ürünlerinde eksiltmeden ziyade başka şeylerle insan sağlığına zarar vermeye kalkışmaktadır. Bunların çok ağır cezalarla muhatap olması lazımken aksine bir çok üründe bu hilekarlık yasal görünümde devam etmektedir.
Geçtiğimiz yıl nişasta bazlı şekerin üç kat artırılmasının ardından yediğimiz ürünlerdeki şeker miktarı da üç kat artmış oldu. Bu üç kat daha tahrip gücü yüksek ürünler demektir ve üç kat zamanda alınacak zararlı maddeyi vücuda daha erken depolamak demektir. Yayılan hastalıkların birinci sebebi bu gıdaların bozuk olması, yani içerdiği yapay tatlandırıcılar, katkı maddeleri ve koruyuculardır. Bütün bunlara doktorlardan da ciddi eleştiriler gelmekte ve hasta garantili hastane söylemlerine bu gıdaların zemin hazırladığı iddia edilmektedir.
Şeker, kanser hastalığına yol açan en temel maddelerden olmakla beraber kullanılan bazı ürünler çocuklarda dikkat eksikliği ve davranış değişikliğine sebebiyet vermekte. Bazı ürünlerin etkisi bazı bünyelerde hemen gözükmekle beraber bazıları uzun süreli kullanımda hastalık olarak karşımıza çıkmaktadır. Devlet büyüklerimizin ve sağlıkçıların bu konuya biraz daha fazla hassasiyetle yaklaşmalarını temenni etmekteyiz.