Ali Bulaç’ın “Medine Sözleşmesi” Kitabı Çıktı
Ünlü sosyolog ve ilahiyatçı Ali Bulaç’ın en son eseri “Medine Sözleşmesi” kitabı Çıra Yayınları tarafından neşredildi. Ali Bulaç’a göre “Medine Sözleşmesi, Kur’ân ve Hz. Peygamber’in sünnet ve suretinde şekillenen mucizevî işlerinden birisidir. Tarihî tatbikat ve bugünden sorunları farklı okunduğunda, İslâm dünyasındaki çatışmalara ve küresel düzeyde sürüp giden insanî ve sosyo politik krizlere bir çözüm arayışıdır.”
Medine Sözleşmesi Anayasal Sosyal Devletin İlk Temel Taşıdır
Hicretin gerçekleştiği dönemde Medine toplumu, multi-kültürel bir sosyal yapıya sahip idi. Burada yerli ve göçmen Müslümanların yanında çok sayıda putperest Araplar, Yahudiler ve az sayıda Hıristiyan da yaşamaktaydı. Hz. Peygamber (sav), Medine’nin demografik yapısını belirleyebilmek için, hicretten hemen sonra nüfus sayımı yaptırmıştır. Araştırmacılara göre Medine’de yaklaşık olarak 1.500 Müslüman, 4.000 Arap müşrik ve 4.500 civarında Yahudi yaşamaktaydı. Dolayısıyla Medine’nin toplam nüfusu 10.000 civarındaydı. Medine’de yaşayan Müslüman nüfusun bu dönemde Medine toplam nüfusunun yaklaşık yedide birini ancak oluşturduğu tahmin edilmektedir.
Ne var ki Medine’de aralarında barışı ve güvenliği tesis edecek bir idarî sistem oluşturulamadığı için, hem aynı inancı paylaşan kabileler arasında kardeş savaşları, hem de değişik dinlere mensup kişiler arası kan davaları olurdu. Hicretten önce Medine, anarşik ve kaotik bir yapıya sahipti, hemen herkes birbiriyle kavgalı veya savaş halinde idi.
Hz. Peygamber (sav), Medine’de herkesin güven içinde yaşayabileceği âdil bir idarî model oluşturmak maksadıyla Medine’deki dinî ve etnik grupların reisleriyle bir araya gelerek, onlara ortak bir belediye teşkilatının kurulmasının faydalarından bahsetti. Emniyetsizlik içinde huzursuz bir bölgede yaşamanın getirdiği çaresizliğin karşısında Hz. Peygamberin (sav) bu teklifi, önde gelen cemaat liderlerine cazip geldi. Sonuçta Medine’de tarihinde ve belki de dünyada ilk kez Hz. Peygamberin (sav) başkanlığında idarecilerin ve idare edilenlerin hak ve görevlerinin yazılı olarak belirlendiği bir şehir devletinin temeli atıldı.
Devletleşme sürecinde Müslümanların birliğini sağlayan Akabe biatleri ile Ensar-Muhacir kardeşlik anlaşmasından sonra Medine’de yaşayan her bir insana eşit vatandaşlık statüsünü ve hakkını kazandıran bir üst sözleşme daha eklenmiş oldu. Devletin şeklini ve idarî biçimini belirleyen ve 47 maddeden oluşan bu yazılı metin, hukuk tarihi açısından konfederatif anayasal devletin ilk örneklerinden kabul edilmektedir. Medine Sözleşmesinin veya Vesikasının ilk 23 maddesi, daha çok Müslümanlarla, 24-47 arası maddeler ise ağırlıklı olarak Medine’de yerleşik olan diğer kabilelerle ilgilidir.
Medine vesikası, bu hâliyle Medine’de yaşayan Müslüman topluluk ile gayri-Müslim Arap ve Yahudi kabilelerinin bir konfederasyon çatısı altında birlikte barış içinde yaşamalarını sağlayan bir siyasî uzlaşma metni idi. Her bir federasyon (etnik-dinî grup), bu siyasî birlik içinde kendi özerkliğini koruyabilme hakkına kavuşmuştu. Bu temel yasanın içeriğine dair özelliklerini maddeler halinde kısaca tanıyalım:
Elhâsıl
Toplumsal uzlaşma ve ortak akıl sayesinde ortaya çakan Medine vesikası, şüphesiz anayasal sosyal hukukun oluşumu ve gelişimi açısından sadece bir başlangıçtır. Medine vesikası, hangi ırk ve hangi milletten olursa olsun millî güvenlik içinde barışçı bir şekilde birlikte yaşama modeli ekseninde bütün vatandaşlarına din ve vicdan özgürlüğü, sosyal hayata katılım, hür teşebbüs ve mülk edinme hakkı vermektedir.
Bundan sonra miras, ticaret (faiz yasağı) ve sadaka (zekât) ile ilgili âyetlerin gelmesiyle birlikte, İslâm devletinin sosyo-ekonomik ilkelerinin genel çerçevesi daha belirgin hâle gelmiş ve tarihte ilk kez vahiy kaynaklarıyla şekillenen bir sosyal devlet modeli ortaya çıkmıştır. İşte Ali Bulaç’ın kaleme aldığı “Medine Sözleşmesi” kitabı, dünyamızın yeniden bir şekillenme sürecine girdiği bu dönemde önem arz etmektedir.
Prof. Dr. Ali SEYYAR