islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4050
EURO
34,8052
ALTIN
2.433,86
BIST
9.983,42
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
17°C
İstanbul
17°C
Az Bulutlu
Salı Hafif Yağmurlu
15°C
Çarşamba Az Bulutlu
17°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
19°C
Cuma Hafif Yağmurlu
18°C

MUSTAFA KEMAL KÜLTÜ VE ÖLÜMLÜ İLAH YAPICILAR

MUSTAFA KEMAL KÜLTÜ VE ÖLÜMLÜ İLAH YAPICILAR
10 Kasım 2023 12:13
A+
A-

“O, insanı bir damla sudan yarattı. Fakat bakarsın ki (insan) Rabbine apaçık bir hasım oluvermiştir.” (1)

“Gaziye, İran’da mefkure, Çin’de sanem, Hindistan’da mabud diye tapıyorlardı.” (2)

 “Kült” kavramı

Sözcüğün kökeni Latince “tapınma” anlamına gelen cultus ile ilişkilidir. Kavram bu sözcük üzerine oturmuş ve gelişmiştir. Mitik-dinsel açıdan bakıldığında kült; inancın içinde yer alarak kutsal kabul edilen, yaratıcıyla ilgili olduğu veya onunla ilgi kurmak için bir aracı olduğu düşünülen kutsallaştırılmış ve insan niteliklerinin özellikle Tanrı’ya aktarılmasıdır. (3) Kullanıldığı bağlama göre farklı anlamlar kazanan külte ilişkin olarak, kültün Batı dillerinde verilen karşılığı dikkate alındığında teolojik bir bakış açısı temelinde “tapım, tapma veya ibadet” şeklinde yaygın bir tanımlama olduğu görülür. (4)

Müslümanlık düşüncesinde, “Atalar yolu”, Atalar Kültü olarak da bilinen, doğrusunu yanlışını düşünmeden ataların izinden gitmek yasaklanmış, haram kılınmıştır. Verili olarak belirlenen hakikatin dışında hakikat arayanlar ve bu hakikat arayışını atalarının yolunda giderek meşrulaştırmaya çalışanların yaptığı eylem doğru bulunmamıştır.

İlah kavramı

İlâh kelimesi sözlükte “tapınmak, kulluk etmek” anlamına gelir. Buna göre ilâh “tapınılan, yüceliği karşısında hayrete düşülen, gönülden bağlanılıp sığınılan, duyularla idrak edilemeyen varlık” demektir. İslam alimleri İlahın, mutlak anlamda ibadet etmekle irtibatlı olduğunu, dolayısıyla onun tapınılan varlığa tekabül ettiğini belirtmiştir.

Ayetlerde belirtildiğine göre ilâh bizâtihi var olan, başkasına ihtiyacı bulunmayan, ebedî hayatla diri olan, yaratan, öldürüp dirilten, rızık veren, ilmiyle bütün varlıkları kuşatan, esirgeyen ve bağışlayan, evrenin yegâne hâkimi olup daima üstün gelen, en güzel isimlere sahip olan, peygamberleri vasıtasıyla insanlara mesaj gönderen en yüce varlıktır. Bu nitelikleri taşımayanların ilâh olamayacağını bildiren Kur’an, insanların diğer bir insanı veya cansız nesneleri ilâh edinmelerine dikkat çeker ve bu kişileri şiddetle eleştirir. (5)

“İlah” kavramı hakkında daha geniş bilgi almak isteyenlerin Mevdudi’nin “Kur’an’a Göre Dört Terim” eserine müracaat etmeleri faydalı olacaktır.

Allah’tan başkalarına tapmak, toplumun önde gelenlerine, liderlerine, Allah’a rağmen itaat etmek insanlık tarihiyle birlikte başlamıştır dense, kanaatimizce mübalağa etmiş olmayız. Öyle ki, çoğu zaman liderler, önderler Allah’tan daha çok sevilmiş, Allah bir kenara bırakılarak, Allah’ın yerine de konmuştur, konmaktadır.

Toplumların itaat ettiği liderler, Allah’ın haram ve helallerini değiştirmiş, “Hududullah”ı ihlal etmiş, kendi heva ve heveslerinde çıkardıkları yasalarla fertten topluma yeni bir inşa ve yeni bir hayat tarzıyla dünyevi bir din icat etmiştir.

Hepimizin malumudur ki insanlık tarihinde din ile dünya işleri birbirinden ayrılalı çok olmuştur. Din işi, dünya işi ayrıldığı için, dünya işlerinin şekillenişi de, Allah’ın yerine geçen ölümlü ilahlar tarafından yapılmaktadır. Muhkem haberlerin bize öğrettiğinden anlıyoruz ki, Rablik ve ilahlık taslayalar hep olduğu gibi, rab ve ilah yapıcılarda hep olmuştur. Belki de rablik ve ilahlık taslayanlar ve Allah’ tuğyan edenlerden daha çok, onları bu makama getirenlere daha dikkatli bakmak gerekmektedir.

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, ilahlık iddiasında bulunanlar insanlık tarihi boyunca hep var olduğu gibi, ilah yapıcılarda eksik kalmamıştır. Eğer ilah yapıcılar olmasaydı, ilahlık iddiasında bulunanların istedikleri sonuca erişmeleri mümkün olmazdı. İlah yapıcıların pervasızlığı ilahlık iddiasında bulunanların pervasızlığından çok daha ileridir. Bunun böyle olduğunu bize gerek uzak gerekse yakın tarihimiz tartışmadan uzak olarak göstermiştir.

Yakın tarihimizde ilahlık iddiasında bulunanların ve ilah yapıcıların da bir ilah yapmak için çırpınıp durduğu şahıs, şüphesiz ki Mustafa Kemal’dir. Mustafa Kemal’in kendi arkadaşları ve çevresi, dönemin entelektüel tabakası, O’nu eşsiz bir insan olarak tanımlarken, peygamberlerden bile üstün olduğunu ifade etmekten çekinmemiştir.

Tanrının Resulü

Ağaoğlu Ahmet, Mustafa Kemal’i “Tanrının Resulü” olarak ifade ettiği satırları dikkate şayandır. Mustafa Kemal, ilah yapıcılar tarafından önce resul, daha sonra ise ilahlığa kadar çıkarılacak bir süreci yaşamaktadır. Ağaoğlu Ahmet şöyle demektedir:

“Aramızdan sarı saçlı, mert yüzlü, aslan bakışlı birisi çıktı. Meğerki elini sakınan, yurdunu esirgeyen Tanrının resulü imiş. Sözler söyledi ki donmuş kalplere sıcaklık, ölmüş damarlara can verdi. İşler yaptı ki bütün dünya hayret etti. Yadelleri yurttan kovdu, hakanı baş aşağı etti ve bütün milletini hürriyet etrafında toplamakla meşguldür. Ben o vakit zindanda hakanın esiri idim. Ümitsizlik içinde kıvranırken, Tanrı resulünün sesini bende işittim, birden bire canlandım, zincirlerimi kırdım, duvarı deldim ve hürriyet ararken bu diyara geldim.” (6)

Ağaoğlu Ahmet’in zihin dünyasında aslında dünyaya şekil verici olarak kutsalın yeri yoktur. Fakat ne gariptir ki, ölümlü bir insandan dünyevi bir ilah yapmaya çalışanlar reddettikleri dinin bütün kavramlarını kullanmaktadır.

Mustafa Kemal, cumhuriyetin ilanından hemen sonra kutsanmaya, peygamber olarak ifade edilmeye başlanmıştır. Fakat bu peygamber semadan gelmemiş, halkın içinden çıkmıştır. (7) Bu dönemlerde cumhuriyet ideolojisinin ve bir din olarak Kemalizm’in tabana yayılması, yeni bir iman olarak varlık gösterebilmesi için Mustafa Kemal’in heykelleri dikilmeye başlamıştır. Bununla birlikte, bu dünyevi dinin ilahı da, ilah yapıcılar tarafından tanımlanmaya, tasvir edilmeye çalışılmaktadır.

Gazi anlatılamaz

Dönemin ilah yapıcıları bu konuda çok hızlı ve gayreti bir çaba gösterir. Tiyatro eserleri, piyesler, risaleler, her alanda Mustafa Kemal’i kutsayan eserler neşredilir. Neşriyatlarda Mustafa Kemal üstün vasıflarla anılır. Aslında böyle bir şahsı kelimelerle anlatmak mümkün değildir. Bu sebepten Gaziyi hiçbir kalem hakkıyla tarif ve ifade etmek iddiasında bulunamayacaktır. Gazi hakkında yazılacak söylenebilecek sözler bazı müşahedelere, bazı hadiselere, bazı mutaalaların şöyle böyle hikayesinden ibaret olabilir. Eğer Mustafa Kemalin hakkıyla tarif ve ifadesine imkan olsaydı muktedir ve muvafık olacak bahtiyar kalem hayatta ve kainatta büyük küçük başka hiçbir mazhariyet istemeyerek mesut ve müsterih çekilir giderdi. (8)

Mustafa Kemal, sürekli olarak dini kavram ve ifadelerle vasıflandırılmakta, Onu sevmenin milli bir ibadet olduğu zikredilmektedir. (9) Mustafa Kemal, Türk milletini yoktan var etmiştir ve bu sebepten Türk milleti kendilerini yaratan şefin sözlerini unutmamalıdır. (10)

Zat-ı Hayat – Mucize-i Tabbaniye

Mustafa Kemal “Zat-ı Hayat” olarak da vasıflanır. Yaratan gazinin ayağının bastığı yerden hayat fışkırmakta, tuttuğunu hayata ulaştırmaktadır. Yok olmuş bir ordudan kahhar bir silah yaratan, yok olmuş bir vatana mevcudiyet veren gazi, zat-ı hayattır. (11) Mustafa Kemal, kurtarıcı ve yaratıcı olarak daima hatırlanacaktır. (12)

Ahmed Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye de Mustafa Kemal’i “mücize-i rabbaniye” olarak niteler.  Mustafa Kemal’e dahi demek kâfi değildir. Dahiler tarihinde, ondan evveli ve sonrası, şark ve garpta bütün dahiler tetkik edilip mütalaadan geçirilse, bunların hiçbirisi, Mustafa Kemal’e misal olamaz. (13) Mustafa Kemal aynı zamanda din ve ahlak yapan büyük öncüler ve mücahitler kadrosunun lekesiz bir timsalidir (14) ve Gazi Mustafa Kemal, “Tanrı eşi bir insandır.” (15)

Görüldüğü gibi Mustafa Kemal, tanrı – ilah seviyesine, ilah yapıcılar tarafından çıkarılmaktadır. Zat-ı Hayat olması, Tanrı eşi bir insana benzetilmesi, Türk milletini yoktan yaratması, mefkûre, sanem mabud diye tapılması, ilahlık seviyesine çıkarılması demektir.

Dönemin ilah yapıcıları bu kadarla da yetinmez. Yaşar Nabi Nayır, Ülkü Dergisinde yazdığı şiirde, Mustafa Kemal’i Kâbe ve tapılacak kahraman olarak ifade ederken, aynı zamanda iki dinin birleşemeyeceğini de söyler. (16) Gazi, Kâbe ve tapılacak kahraman olarak ifade edilirken başka bir şiirde, ölümü öldüren ölümsüzdür. (17) Eğer insanların yaşını değiştirmek, ömründen alıp başka birine ömür vermek imkânı olsaydı, ona yaşını başını vermeyecek bir Türk içimizden çıkmazdı. Atatürk, kutsileşmiş bir mihrap ve canevidir. (18)

Hikmet Turhan’ın Cumhuriyetin onuncu yıl kutlamalarına dair yazdığı yazı, Mustafa Kemal kültünün nerelere kadar geldiğini göstermesi açısından kayda değerdir. Hikmet Turhan Mustafa Kemal kültünü zirveye taşıyan bir ilah yapıcı olarak karşımıza çıkmaktadır. Biraz uzunca da olsa, meselenin anlaşılması açısından yazının bir kısmını iktibas etmeyi uygun gördük.

“İnsanoğlu yaratıldığı günden beri senin kadar büyük ne bir gazi, ne bir han, ne bir hakan ne de bir peygamber gördü…. Ey ulu Başbuğ! Bir gün belki gökte yıldızlar olmayacak, ayla güneş doğmayacak, baharlar çiçek açmayacak, rüzgarlar esemeyecek, denizler coşmayacaktır. Belki dağlar devrilecek, yerler yarılacak, çelikler akarsu, sular granitleşecektir. Bunların hepsi olacak, fakat Türk kalbinde Gazi her zamankinden gür çarpacak, Türk yurdunda cumhuriyet her zamankinden daha kuvvetli yaşayacak, dünya tarihinde Gazi daha efsanevi yazılacaktır. Belki bir gün ilahlar ölecek çiçekler solacak, sevgiler unutulacak, peygamberler anılmayacak, tarihler inkar edilecektir. Lakin cumhuriyet, Türkiye, Gazi, büyük Türk milletinin büyük başbuğu ölmeyecek, solmayacak, unutulmayacak, anılacak, inkar edilmeyecektir.” (19)

İlah yapıcılar, yeni nesle de Mustafa Kemal kültünü aşılamak istemektedir. Zira yapılan inkılâplar, ancak gelecek nesiller inkılâp terbiyesiyle yetişirse sürdürülebilecektir. Bu sebepten ders kitaplarında bu hususa hassaten önem verilir. Yeni nesillere verilecek olan inkılâp terbiyesi aynı zamanda bir meşrulaştırma sürecidir. İlerleyen süreçte Atatürk ismi öne çıkmaya başlarken, tanımlamakta kullanılan sıfatlarının sınırları da alabildiğine genişler. Tanımlamakta kullanılan sıfatların bazılarını zikredecek olursak:

“Vatanını çok seven, büyük asker, büyük kurtarıcı, ebedi şef, büyük baş, yurdunu canından çok seven asker, yüce kahraman, büyük adam, yüce Türkoğlu, dünyanın en büyük askeri, dünyanın en büyük idarecisi, yaratıcı – kurucu – koruyucu büyük adam, yeryüzünün en büyük adamı, milli kahraman, ulusun başı, Türk nesillerinin inan ve ülkü babası, Türkün büyük oğlu yüce gazi, ulusun kurtarıcısı, büyük öğretmen, milli reis, milli Türk kahramanı, Gazi hazrtleri, halaskar gazimiz, büyük rehber, kahraman kumandan, kahraman paşamız, cesur kumandan, istiklal kahramanı, Türkiye cumhuriyetini ileri götürmek için gece gündüz çalışan, cihan tarihinde hiçbir devlet adamının yapmadığı şeyleri yapan, memleketi cahillikten ve esirlikten kurtaran, Bozkurt, büyük deha…” (20)

Mustafa Kemal’i tanımlayan sıfatlar alabildiğine uzatılmaktadır. Yeni neslin eğitiminin semeresi de görülmeye başlar. Cumhuriyetin on beşinci yılında ilkokul çocuklarına yazdırılan yazılarda çarpıcı ifadeler yer almaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk, Türk dünyasına doğan ve her gün ışığını çoğaltan bir güneştir. Ona yalnız biz değil, bu toprağın altında yatan dedelerimiz de borçludur. Mustafa Kemal olmasaydı, onların toprak olmuş varlıkları üstünde yabancılar dolaşacak, yabancılar yaşayacaktı. (21) Beşinci sınıf öğrencisi diğer bir çocuğun yazdığı metin ise daha çarpıcıdır. “Sizin kuvvet ve kudretiniz zihnimde o kadar yer almıştır ki ne vakit bir kötülük karşısında kalsam ağzımdan çıkan ilk söz ATATÜRK oluyor. Çünkü her kötülükten kurtuluş çaresini onda buluyorum.” (22) Büyük Ata, Tanrının oğludur, Türk gençliğini yoktan var etmiştir. (23) Yolu açan odur, o her benliğin üstünde olan bizi ölümlerden kurtaran, uçurumlardan alan, kalbimize ışıklar dolduran, erkinlik ve devrim Tanrısıdır. (24) Sana güneş mi desem, Tanrı mı desem. (25) İlah gibi bir heykel göklere doğru yükselir. (26) O bir kurtuluş ilahıdır. (27) Selanik’ten yüceldi ilâhların bir eşi; Doğuşuyla kararttı gökte sanki güneşi. (28) Kutsal olan iki sevgi vardır, yurt sevgisi ve Atatürk sevgisi. (29)

Yukarıdaki ifadeler, ilkokul beşinci sınıf öğrencilerinin Mustafa Kemal için yazdıkları metinlerde yer almaktadır.

Türkiye cumhuriyeti hakkında ilk yabancı kitaplardan birini kaleme almış olan İngiliz kadın yazar Grace Ellison, Konya’dan Adana’ya giderken bir okul müfettişi ile konuştuklarını anlatır. Müfettiş, “Bizim peygamberimiz Gazidir. Arabistanlı zatla işimiz bitti. Muhammed’in dini Arabistan için gayet iyiydi, ama bize göre değil” der. (30) Yine aynı eserde bir ilkokul çocuğunun şöyle dediği aktarılmaktadır: “En büyük imanım şu: Sen rabbın yarısısın / Yerin üstünde fakat Türklerin tanrısısın.” (31)

Tekin Alp’in “Kemalizm” kitabına önsöz yazan Fuat Köprülü de Atatürk’ü, “hadiselerin yarattığı bir adam değil, hadiseleri yaratan bir adam” olarak tanımlar. (32) Hayatı boyunca öğretmenlik, muharrirlik, kütüphanecilik ve matbaacılık alanlarında önemli çalışmalar yapan Osman Nuri Ergin, Mustafa Kemal’in bir daveti sonucu huzuruna çıkarkenki ruh halini anlatırken, dikkate şayan ifadeler kullanır.

“Göztepe’ye doğru otomobiller hareket etti. Köşke vardığımız zaman doğrudan doğruya kabul edileceğimizi anladık. Sessiz ve müteheyyiç merdivenleri çıktık. Kendileri ufak bir odada bizi bekliyorlardı. Gazi tunçtan bir sanat eseri, bir heykel gibi ayakta ve hareketsiz duruyordu. Bu manzara çok haşyet verici idi. Bütün samimiyetimle söylüyorum, ulu bir mabette mabudunun huzuruna çıkmış bir abit gibi vect, huşu duymakta idim.” (33)

Ve Mustafa Kemal Atatürk ölür

Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938 de ölür. Ölümü kendisini ilah gibi görenlere ve ölümsüz olduğuna inananlara çok ağır gelmiştir. Sevenleri, “Atatürk” ve “Ölüm” kelimelerinin bir gün yan yana kullanılabileceğine hiç ihtimal vermemiş, tasavvur etmemiştir. Lakin ölmüştür. Atatürk’ü sevenler, onu daima muzaffer vaziyette görmeye alıştıklarından, onun için “öldü” dediklerinde inanmamıştır. Fakat heyhat ki ölmüştür. Peki, böyleleri hakkında öldü demek doğru mudur? (34) İlah yapıcıların canı sıkkındır, Atatürk’ün ölmesine tahammülleri yoktur, fakat ölmüştür. Türk Milleti ölümden de intikam almasını bilecektir. (35)

Şükrü Kurgan’da Atatürk’ün ölümü üzerine bir şiir yazar. Atatürk yeryüzünde Tanrının en büyük gücüdür ve Tanrı O’nu kendisinden ışık diye kıskanmıştır. Kurgan şiirinde dine ve din büyüklerine de, “Bunak din büyükleri, nerede mahşeriz” diyerek, hakaret edercesine seslenir. (36)

Hikmet Turhan Dağlıoğlu da bir ağıt yakar. “Bir güneş batar mı ölür mü Atam / Gösterin Tanrıyı sorup da çatam.”(37) Atatürk, Şarkın peygamberi olarak da zikredilir. (38)

Mustafa Kemal’in ölümü basında geniş yer alır, yer almakla da kalmaz, Kemalist neşriyat yayınlarını tamamen Atatürk’ün ölümü üzerine yas ve matem havasında sürdürür.

Hasan Ali Yücel 11 Kasım tarihli Ulus Gazetesinde “Güneş Battı” der. Ardında karanlık bırakmadan batan tek güneş Atatürk’tür. Ali Yücel biraz daha ileri gider, Müslümanların teslimiyet ifade eden “Allah’tan geldik ve yine O’na gideceğiz” sözünü, Allah yerine Atatürk’ü koyarak, “Ondan geldik ona gitmekteyiz… O bizim için bir yarı ilahtır… Onun için doğmuşuz, onun izinde öleceğiz” diye değiştirerek söyler. (39) Nurettin Artam, Atatürk’ün ölümünü, Tanrının gökyüzüne dönüşü şeklinde anlatır. Artam şiirinde şöyle demektedir: “Millete can veren, vatan yaratan / Tanrının göklere dönüşü gibi … Her zaman ırkıma büyük Baş Atam / Tanrılaş gönlümde, tanrılaş Atam” (40) Yine aynı tarihli Ulus Gazetesinde İbrahim Alaettin Gövsa’nın “Tavaf” adlı şiiri yer alır. Şiirde Kabe’ye atıf vardır.

Nurettin Artam, Atatürk’ün ölümünden sonra da kendi sevgili milleti ve yurdu için hala ebedi bir tanrı gibi mucizeler yaratmakta devam ettiğine inanmak isteyenlere, yedi kat ellerin Onun için yazdıklarına bakmalarını ister. Tarih öncesinin tanrıları ve yarı tanrılarını masal kahramanı gibi dinleyebiliriz belki, fakat hayatında ve hayatından sonra gösterdiği mucizeler karşısında bu tarihin ve tarih sonrasının tanrısını kim inkâr edebilir? (41)

Edip Ayel, Atatürk için yazdığı “Ölmez” adlı şiirinde şunları demektedir: “Ölüm bize cennetlerin ufkundan inen ses / İnsanlar ölür, Türklüğe Allah olan ölmez.” (42) “Atatürk” ve “ölüm” yan yana gelecek şeyler değildir. Türk Milleti için Sivas’taki, Ankara’daki, İstanbul’daki Atatürk’le “ahretteki Atatürk aynı varlık olarak yaşayacaktır.” (Hakkı Süha Gezgin). (43)

Faruk Şükrü Yersel, “Atamız İçin” şiirinde “Bırakın gökleri, topraktaki mabuda tapın” yazar. (44) Mustafa Kemal Atatürk, artık Tanrılaşmıştır. İnsanın kutsallaşması ve tanrılaşması O’nun şahsında somutlaşmıştır. (45)

Vehbi Evinç, Türk Sözü Gazetesinde “O ölmedi, Ölmeyecek” der ve şöyle devam eder:

“Ölüm! O korkunç ve müthiş yokluk! Yine mi kendini gösterdin, yine mi pençelerini açmış sırıtıyorsun? Fakat O’nu aramızdan alamazsın. O, on yedi milyonun kalbidir imanıdır. O yok olamaz, o daima vardır. Yer çökmedikçe, gökler yıkılmadıkça o da milletle birlikte yaşayacak ve ruhu Peygamber ruhu gibi en kutsi bir varlık olarak Türk benliğini ebedi imanı olacaktır… Ulu Tanrı! Türk Milletine bu derin acıyı tattırdığın için sen de memnun değilsin değil mi?” (46)

“Dolmabahçe Sarayı, Atatürk’ün mübarek naşını kolları arasında tuttuğu günden beri hakiki bir türbe halini almıştır. Bu türbeyi her gün on binlerce kişi tavaf edip etrafında ağlaşmaktadır.” (47) Atatürk’ün cenaze namazı ailesinin talebi üzerine kılınmış, tekbirler Türkçe yapılmış, cenaze namazını İslam Tetkikleri Enstitüsü Direktörü ordinaryüs Profesör Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırılmıştır. (48)

Lider Kültü

Yazımızın başında da değinmiştir, lider kültü – tapıcılığı insanlık tarihiyle yaşıttır diye. Bu hakikatin teyidi için de Mustafa Kemal Kültünü izah etmeye çalıştık. İslami literatüre ait olan “şeyh uçmaz mürit uçurur” deyimi, ilginç bir şekilde laik Kemalist cenahta da tecelli etmiştir.

Yakın tarihimizde Mustafa Kemal Atatürk’le başlayan lider kültü, günümüze kadar hız kesmeden gelmiştir. Özellikle siyasi yapılanmalarda başa gelen liderlere, itiraz edilemez sorgulanamaz bir şekilde itaat edilmesi, Allah’a rağmen doğruyu yanlışı, haramı helali bu şahısların belirlemesi, lider kültünün devam ettiğini göstermektedir. Gerek sol sosyalist, laik Kemalist cenahta olsun, gerekse muhafazakâr cenahta olsun, lider kültü sürdürülebilir bir vaziyet almıştır.

Muhafazakâr iktidarın başında olan Erdoğan için tebaasının, “Allah benim ömrümden alıp Ona versin” (49), “Allah çocuklarımın ömründen alsın size versin” (50) demesi, Yasin Aktay’ın Peygamber efendimiz için söylenen salavatı Erdoğan için uyarlaması (51), Yiğit Bulut’un “Erdoğan için ölürüm” demesi, lider kültünün günümüzde ve hem de muhafazakâr cenah tarafından ne kadar ileri götürüldüğü görülmektedir. Gösterilen sevgi bazen akıl, itidal ve edep sınırlarını dahi aşmaktadır. (52)

Erdoğan’ın Manisa mitinginde, “Namazın kazası var, bu seçimin kazası yok” yazılı (53) pankartı görünce söylediklerine yakın çevresinden kimsenin itiraz edip eleştirmemesi, AKP Düzce Milletvekili Fevai Aslan’ın Erdoğan için, “Allah’ın bütün sıfatlarını üstünde taşıyor” ifadesi, Erdoğan’a ikinci peygamber denmesi, bütün işlerin Erdoğan’ın talimatıyla yapıldığının ileri sürülmesi – ki bu örnekle daha çoğaltılabilir – (54) lider kültünün ne boyutlara geldiğinin ürpertici örnekleridir.

Dipnotlar:

1- Nahl Suresi 4. Ayet

2- Türkün Altın Kitabı ikinci kısım, sayfa 6

3- İbrahim Dilek (2020). “Kült Kavramı ve Söz Kültü”. bilig – Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi 95: 47-77

4- Kübra Yıldız Altın, Kült ve Kültür Arasında: Yeni Bir Kült Tanımlamasına Doğru, Motif Akademi Halkbilimi Dergisi, 2019, cilt 12, sayfa 1052

5- Yusuf Şevki Yavuz, İlah, DİA, cilt 22, sayfa 64

6- Ağaoğlu Ahmet, Serbest İnsanlar Ülkesinde, sayfa 6, Sanayii Nefise Matbaası, 1930

7- Abdullah Cevdet, Daima Daha İleri, Daha Yüksek, İctihad, cilt XXI, sayı 188, tarih 15 Şubat 1925

8- Türk’ün Altın Kitabı Gazinin Hayatı Büyük Halaskarımız hakkında Münevverlerimizin ve Meşahirimizin İntibaat ve Mülahazatı, sayfa 18, Türk Neşriyat Yurdu, 1928

9- Nazilli Fabrikasının Yapısına Hemen Başlandı”, Cumhuriyet, 25 Ağustos 1935, sayfa 4

10- Kadro, Kadro Dergisi, sayı 23, Kasım 1933, sayfa 4

11- Türkün Altın Kitabı, sayfa 36

12- Reşit Galip, “Gazi Mustafa Kemal”, Ülkü, sayı 1, Şubat 1933, sayfa 13

13- Türkün Altın Kitabı sayfa 31

14- Memleketin Büyük Kaybı, Kadro Dergisi, sayı 27, Mart 1934

15- Yaşar Nabi Nayır, “Baş Döndürücü Hız”, Ülkü, sayı 9, Ekim 1933, sayfa 191

16- Yaşar Nabi (Nayır), “lnanımız Bir Olsun”, Ülkü, sayı 11, Aralık 1933, sayfa 385

17- Kamuran Bozkır, “Yüreği Kara Heriflere Dair”, Ülkü, sayı 33, Kasım 1935, sayfa 227

18- Ferid C. Güven, “Ona El Kalkar Mı?”, Ülkü, sayı 33, Kasım 1935, sayfa 162

19- Hikmet Turhan Dağlıoğlu, “Başbuğ”, Cumhuriyet, 31 Ekim 1933, sayfa 3

20- İsmet Parlak, “Türkiye’de İdeoloji Eğitim llişkisi: Erken Cumhuriyet Dönemi Yurt Bilgisi ve Tarih Ders Kitapları Üzerine Bir İnceleme” , doktora tezi, Hacettepe Üniversitesi, 2005, sayfa 288

21- Cumhuriyet Halk Partisi Şeref Kitabı, Cumhuriyet Matbaası, 1938, sayfa 7

22- a.g.e. sayfa 9

23- a.g.e.sayfa 12

24- a.g.e.sayfa 35

25- a.g.e.sayfa 39

26- a.g.e.sayfa 19

27- a.g.e.sayfa 25

28- a.g.e.sayfa 44

29- a.g.e.sayfa 52

30- Mete Tuncay, Türkiye Cumhuriyeti’nde tek parti yönetiminin kurulması, sayfa 332

31- a.g.e.sayfa 333

32- Tekin Alp, Kemalizm, Önsöz, sayfa 3

33- Osman Nuri Ergin, Maarif Tarihimiz, cilt 5, sayfa 1648

34- Ekrem Talu, O İçimizde Yaşıyor, Yaşayacak, Ülkü Dergisi, Aralık 1938, sayfa 305

35- Nihat Sam Banarlı, Atatürk’e Yanışlar, a.g.e.sayfa 309

36- a.g.e.sayfa 312

37- a.g.e. sayfa 316

38- a.g.e.sayfa 324

39- Hasan Ali Yücel, Güneş Battı, Ulus Gazetesi, 11 Kasım 1938

40- Nurettin Artam, Büyük Ata’ya, Ulus Gazetesi, 11 Kasım 1938, sayfa 5

41- Nurettin Artam, Mucizeler, Ulus Gazetesi, 17 Kasım 1938

42- Edip Ayel, ölmez, Tan Gazetesi, 13 Kasım 1938

43- Güzideler Ne Diyorlar, Son Posta, 11 Kasım 1938

44- Faruk Şükrü Yersel, “Atamız İçin”, Cumhuriyet, 19 Kasım 1938

45- İzzet Ulvi Aykurt, Tanrılaşan Atatürk, Ulus Gazetesi, 16 Kasım 1938

46- Vehbi Evinç, O ölmedi, ölmeyecek, Türk Sözü, 13 Kasım 1938

47- Atatürk’ün Cenaze Merasimi, Cumhuriyet Gazetesi,  15 Kasım 1938

48- Büyük Şef Atatürk’ün Ölümü Münasebetiyle” Ülkü Dergisi, sayı 70, Aralık 1938

49- https://www.youtube.com/watch?v=gKTNY6Ggl-o – Erişim tarihi 27 Haziran 2023

50- https://www.youtube.com/watch?v=tign9N_4DL0 – Erşim tarihi 27 Haziran 2023

51- AKP’li Yasin Aktay’dan Erdoğan’a Salavatlı Türkü…! https://www.youtube.com/watch?v=8uKcu2xCrv0 – Erişim tarihi 27 Haziran 2023

52- https://onedio.com/haber/basbakana-duydugu-sevgiyi-abartan-34-kisi-312003

53- https://www.youtube.com/watch?v=XJBhChUfHAw – erişim tarihi 27 Haziran 2023

54- https://www.youtube.com/watch?v=SCp-FlKVuQk – erişim tarihi 27 Haziran 2023

Yorumlar
  1. Faik Işık dedi ki:

    Görülen en uç ve anomali örneklerin derlenerek üzerine yapılan subjektif eleştirilerin altına yorum yapabilen bile olmamış. Alıntılanan absürt sözler söylenmemiştir diyebilen olmaz. Ancak arına bu sözler söylenen kişilerin bu sözlere itibar edip etmedikleri bölümü daha önemli.