islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5282
EURO
34,8785
ALTIN
2.435,87
BIST
9.716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
17°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C

Toplumsal Felsefemiz Hangi Esaslara Dayanıyor?

Toplumsal Felsefemiz Hangi Esaslara Dayanıyor?

Her toplumun bir sosyal felsefesi vardır.  Bu sosyal felsefe, inanç ve düşünce temelli bir  özellik taşımaktadır. Çeşitli iktisadi ve teknik çalışmalar, bu sosyal felsefe çerçevesinde hareket eder ve hayat tarzı bu temel anlayış ve düşünüş doğrultusunda  şekillenir.

Hayatı anlamak ve anlamlandırmak:

Hayatın anlamı, bu sosyal felsefeyi göre ya bir mala veya statüye sahip olmak, ya bir ideale göre yaşamak veya herhangi bir inanç ve fikir sahibi olmadan, hangi etki ve eğilim güçlü ise, ona tabi olmak şeklinde gerçekleşir.

Batı düşünce tarihinde  teolojik görüşlüler,  idealistler ve materyalistler olarak üç temel sosyal felsefenin var olduğunu görüyoruz. Her felsefe, kendi bakış açısını oluşturarak buna yönelik bazı faktörleri hareket ettirir. Teoloji, kilisenin kendi emellerini gerçekleştirmek için dini, kontrollü bir şekilde dizayn edip kullanmalarıyla gerçekleşti.  İdealistler, insanın varoluşu ile ilgili çeşitli felsefeler ortaya attılar fakat, bu görüşleri kendi istek veya mevcut şartları dikkate aldıkları için, birbirlerinden farklı hedef ve anlayışlar içinde kaldılar. Batı dünyasındaki siyasi, dini ve iktisadi kargaşalıklar sonunda, tek hakikatin madde ve onun hakim olacağı siyasi ideoloji olduğunu düşünen akımlar da, maddeyi ve gücü hareketlerine temel aldılar.

Bu görüş ve akımlardan hiçbiri, insanı ve insanın yeryüzündeki  gerçek misyonunu anlamadan insana bir sosyal felsefe sundular. Ama, bu felsefelerin hiçbiri, insanı mutlu ve huzurlu edebilecek bir noktaya ulaşmadı. Sadece şahsi veya grup arzularına cevap olabildiler.

Bu durum, insanları daha da hırslı hale getirerek, evrendeki her şeyi kendine hizmet ettirmek ve kendi tatminini sağlamak yolunda kullanmaya yöneltti. Böylece, dünyanın dengesini menfi manada bozucu gelişmeler ortaya çıktı.

İslam dünyasındaki Sosyal felsefe:

İslam dini, ilahi bilgi ile insana yol ve yön gösteren bir yaşama felsefesini insanlara sundu. Bu sunuş, insanların sapkınlığa ve yanlışlığa düşüp, kendini tanrı noktasına ulaştırmaya kadar varan cehaletin ortadan kalkmasını hedefliyordu. İslam, dinini bile insan aklının analizine sunarak insanın, ne Allah adına ve ne de dini kurumlar adına tercihlerini başkaları adına yapmasına müsaade etmedi.

İnsan iradesi, onun kaderini belirleyen bir özellikti. Dolayısıyla insan iradesi, kişiyi köleleştiren ve onun düşüncesine sınır koyup, ona doğruları empoze eden hiçbir otoriteye izin vermemesi gerekiyordu.  Zaten, dinler de insanları; acizliklerini bilmeyen lider ve onların kurduğu haksız düzen ve sistemlerin zulmünden ve yanlış yönlendirmesinden uzaklaştırmak hedefini taşımaktaydı.  

Fakat, insanlık tarihi boyunca; insanın, kendi ölçülerini ve ilahi rehberlik kriterlerini bir kenara bıraktığında, ya kendini, ya da kendi ürettiği birtakım sistem ve ideolojiler ile toplumları doğru yoldan ayırıp, sun’i ve bağnaz  ideolojilere yönelttiğine şahit olmaktayız.

Modern akımlar insanın aklı ile her şeyin hakikatine elde edeceğini söylerken; aklın, tek başına hakikatı bulamayacağının ya farkına varamadı veya bu durumu bilerek, insanlığı kendi benliğine inanmasını ve onun çizdiği yoldan gitmesini istedi. Fakat insan, kendinden daha yüce bir iradenin yönlendirmesine muhtaçtı. Eğer böyle olmasaydı, sapıtan ve aşırı giden toplumların ıslahı, ilahi dinlerin peygamberleri vasıtasıyla gerçekleşmezdi.

Günümüz beşeri sistemleri; ortaya koydukları iktisadi, siyasi  ve digital sistemler ile insanları, belli güçlerin emrine sokmaya çalışıyorlar. Hepsinin temel hedefi, insanları ilahi din ve ahlak sistemlerinin, kendini tanıma merkezli eğitim ve yaşayış fikrinden uzaklaştırmaktır.  Bu konu; günümüzde bilgi, iktisat, siyaset ve sanat gibi çeşitli etki odaklarının çabalarıyla gerçekleştirilmeye çalışıyor.

Müslüman ülkelerde  batıcı siyaset; yeni bir kutsallık alanı olarak  ve özellikle de din adına kitleleri, kişilere veya batılı sistemlere  odaklı otoritelere uymaya davet ediyor. Bu durum, geçmiş dönemlerdeki Firavun ve Haman’ların metotlarına benzer özellikler taşıyor. Tek farkı, hedefin ilahi olmasına karşılık, ilahi olana giden yolların kişi ve siyasi kurumlardan geçmiş olması. Halbuki, insanı ahlak ve bilgi dışına sevk eden hangi  yöneliş olursa olsun, varacağı nokta, hakikatin yolu olmayacaktır. Allah, modern dönemin sapkınlıklarını anlayabilecek bir feraseti insanımıza bahşetsin.

 

Prof. Dr. Sami Şener

 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.