islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5317
EURO
34,8626
ALTIN
2.441,40
BIST
9.716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cumartesi Hafif Yağmurlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C
Salı Az Bulutlu
18°C

İstanbul ve Antalya’da ki İntiharlar

İstanbul ve Antalya’da ki İntiharlar

İstanbul ve Antalya illerimizde meydana gelen intihar olayları, toplum olarak hepimizi derinden üzdü ve etkiledi. Olay, ferdi açıdan ele alınıp kapatılamayacak kadar büyük bir olay. Biz,  hayatını kaybeden bu kardeşlerimize Allahtan rahmet diliyor, bu acı olayların bir daha meydana gelmemesi için yüce Rabbimize dua ve niyazda bulunuyoruz. Ancak bu sözlü duanın fiili dua boyutu da vardır ki, ihmal edilen de budur.

“Komşusu açken tok yatan, kâmil mü’min olamaz” buyuran peygamberin ümmeti olarak, intihar yolunu seçen bu insanlardan, hepimizin sorumlu olduğunu birkez daha ifade etmek istiyorum.

Bu olaylar cereyan edince, özellikle sosyal medyada paylaşılan mesajlarında beni üzdüğünü samimiyetimle söylemek istiyorum. Olaylar meydana geldiğinden itibaren, içerik açısından boş paylaşımlar yapılması, olaya din sosyolojisi ve psikolojisi açısından bakmaya çalışanların ise linç girişimine tabi tutulmasını da buradan kınıyorum.

Kişisel ve toplumsal bu olaylara, vahiy kaynaklı İslam felsefesi, Peygamberimiz(sav) tarafından hayata geçirilen İslam sosyolojisi perspektifinden bakmadığımız müddetçe, sorunlarımızı çözemeyiz.

“Kutsal varlık olarak tanrılar kendilerine yöneltilen inaç sayesinde ‘var’dırlar, insanlar bu kutsal varlıklara inanmayı bıraktıkları anda yok olacaklardır” anlayışıyla bir nevi yüce yaratanı yok sayan Durkheim’in ve ya kendini sosyolojinin babasından öte Peygamber olarak gören Comte’nin söyledikleriyle; sosyal sorunlarımızı çözemeyiceğimiz hayatımızın bir gerçeğidir. Bu sosyologların fikir ve düşüncelerine başvurmadan önce, bir Müslüman olarak Kuran ve sünnete bakmamız daha verimli sonuçlara ulaşmamıza vesile olacaktır. Kaldı ki batılı sosyologlar, bu intiharların sebeplerini belki doğru olarak tespit edebilirler ama çözüm noktasında Kuran ve sünnete başvurmamız, bizim için yerinde ve doğru olacaktır.

Eğer bizler, İslam dininin zekât ve sadaka kurumunu “Sadaka kültürü” diyerek aşağılamadan önce zekâtı kurumsallaştırmayı başarabilseydik, ekonomik yönden sıkışan ve daralan insanlarımızı krediler vasıtasıyla faiz belasına düçar kılmasaydık, ayeti kerimenin saydığı sekiz sınıf insandan fakir ve miskin grubuna dâhil ederek ödenek verebilseydik, bugün bu konuyu tartışmazdık diye düşünüyorum.

Yıllarca, geri kalmışlığımızın sebebini oryantalistler gibi İslam da aramak yerine, dinimizin bütününe bakıp hayatımızın merkezine alabilseydik, sosyal sorunlarımıza azami derecede çözüm bulabilirdik. Şunu unutmayalım değerli dostlar! İslam, başka kültürlere ihtiyaç duymadan, kendi özüyle buluşup, çağımızın getirdiği sosyal sorunlara çözüm bulabilecek bir mahiyete ve içeriğe sahiptir. Ancak bizler, oryantalistleri aratacak şekilde kendi değerlerimize saldırdığımız müddetçe, bırakın sorunlarımıza çözüm bulmayı, bu sorunlarımız artarak devam edecektir. Batının herşeyini iyi ve mükemmel, İslam’ın ise herşeyinin kötü ve bağnaz olduğu inancı, bizim insanlarımızın genelinin düşüncelerinde hâkim olduğu müddetçe, sosyal sorunlarımız tavan yapacaktır.

ANTİ-DEPRESAN KULLANIMI VE İNTİHARLAR     

Toplumumuzun,  dünyevileşmenin girdabında cayır cayır yandığını, insanların bu ateş içinde hem dünyasını hem de ahiret hayatını tehlikeye soktuğunu defalarca bu köşeden dile getirmeye çalıştım.

Günümüz insanı, dini duygu ve düşüncelerden uzaklaştıkça maalesef helal kazancı değil, zenginliği; güzel ahlakı değil, makam, mevki ve şöhreti tercih eder duruma ve konuma geldi. Çok kazanma ve fazlasını elde etme düşüncesi ve yarışı, insanları depresyona sokuyor. İslam Peygamberi Hz. Muhammed(sav)’in “Cebrail bana, okadar çok komşu hakkından bahsetti ki, komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim” Hadisi şerifini unuttuk maalesef. Batıda, yalnız yaşadığı dairesinde ölen ve koku sebebiyle aylar hatta yıllar sonra ancak bulunan insanların olayı, yakında bizde de vuku bulacak diye korkuyorum. İnsanlar aynı apartmanda oturduğu halde kapı komşusuna selam vermekten aciz hale geldiler. Pişirdiği çorbaya bir bardak su fazla koyarak, o çorbayı komşusuyla paylaşmayı unuttular. Günümüz insanı, dünya işlerine o kadar daldı ki, komşusuna tebessümün sadaka olduğunu unuttu. İşin en kötüsü ise unuttuğunu bile unuttu. İşte bu unutkanlıklar, insanımızı depresyona soktu. Anti-depresan kuıllanımı had safhaya ulaştı. Dünya sağlık örgütünün verilerine göre, anti-depresan kullanımı, kalp hastalıkları ilaçlarının kullanımının önüne geçti. Şu anda en çok anti-depresan kullanan ülke Fransa. Demek ki bir Fransız olan ve sosyolojinin kurucularından biri olarak kabul edilen Durkheim’in ileri sürdüğü fikir ve düşünceler, insan vücuduna faydasının olup olmadığı hala tartışılan anti-depresan kullanımın önüne geçememiş! Şu anda dünya üzerinde hergün, ortalama bin kişi intihar ediyor veya intihar girişiminde bulunuyor. Demek ki, sekülerizmin sunduğu hayat standardı ve hayat şartları, “eşrefi mahlûkat” yani “yaratılmışların en şereflisi” olan insanın fıtratına aykırı ilkeler barındırıyor. Seküler hayatın içinde sıkılan, bunalan ve strese giren insanlar, bedenlerini, yiyecekler ile besledikleri gibi, ruhunu ibadetler ile besleyemediklerinden ötürü, çareyi anti-depresanlarda buluyorlar. Ama maalesef ilaç sanayisinin arkasında ki siyonist sermayenin de dünyada ki insan nüfusunun azalması için atılımlar yaptığını unutmamak gerekiyor. (Bütün Anti depresan ilaçların prospektüsünü incelediğinizde, intihar duygusu oluşturabileceği uyarılarını görürsünüz)

Bu konu uzar gider aslında! Ama söylediğimiz şeyin askıda kalmaması adına örneklendirelim. Hitler’in, Yahudileri gaz odalarında katlettiğini hepimiz biliyoruz. Pekiyi bu gazların, bir Yahudiye ait olan J.Farben isimli ilaç şirketinde üretildiğini biliyor muyuz? Bunların hiçbiri tesadüf değil dostlar!

Unutmayalim ki batı kültürü bize sekülerizmin sahte dünyasının arkasında “Mutlak hiçlik ve manasızlık” aşısı yapmaya çalışırken, Kuran ve sünnet, mucizevi bir şekilde “Mutlu bir hayatın” prensiplerini sunmaktadır. Karar sizin!

İNTİHARLARA BAŞKA BİR AÇIDAN BAKIŞ

Ülkemiz ve dünya, zor şartlardan geçiyor. Hergün başka bir ülkeden darbe haberleri geliyor. Bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde Bolivya da darbe yapıldı. Birgün Venezuela diğer gün başka bir ülke. Şu anda Hong Kong da öğrenci olayları ülkeyi karıştırmış durumda. Fransa da sarı yeleklilerin gösterileri dozunu arttırarak devam ediyor. Irakta hükümete karşı yapılan gösterilerden ölüm haberleri geliyor. Suriye hepimizin malumu… Mısır diken üzerinde!  Türkiye 15 Temmuz gibi bir darbe girişimini yaşadı ve devletin içindeki kripto Fetöcüleri hala temizlemeye çalışıyor. Bütün dünyada olağanüstü bir durum söz konusu.

Bu örneklerin, İstanbul ve Antalyada ki intiharlar ile “Ne alakası var?” diyebilirsiniz. Ama şunu ifade edelim ki, gezi olaylarının birkaç ağaç bahane edilerek başladığını ve ülkemizi 150 milyar dolar zarara uğradığını; Arap baharının Tunuslu Muhammed Buazizi’nin kendisini yakarak başladığını ve bütün Arap ülkelerinde domino etkisi yaptığını unutmayalım.

İntiharlar meydana geldiği andan itibaren, yabancı haber ajanslarının “Türkiye’de ki ekonomik kriz, toplu intiharlara sebep oluyor” gibi haberler yapması, gezi olayları öncesi yapılan haberler ile benzeşiyor.  Hele sosyal medyada, bu olay meydana geldiği andan itibaren, yapılan paylaşımlar da gezi öncesi yapılan paylaşımlardan pek farklı değil!

İntihar olaylarının vehameti, tartışılmaz. Bu ve benzeri olaylar, sebep sonuç ilişkisi kurularak değerlendirilmeli ve kamuoyuna tatmin edici bilgi verilmelidir.

Selam, dua ve muhabbetlerimle…                         

Şaban DOĞAN

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.